Dün Brunson mahkemesi başlamadan önce şöyle bir tivit attım:
“İçimdeki ses Brunson üzerindeki adli kontrol şartının kaldırılacağını söylüyor.”
Mahkeme başladı. Tanıklar ifade değiştirdiler. Savcı mütalaasını açıkladı:
“Adli kontrol kararlarının kaldırılması ve örgüt üyeliği suçundan 5-10 yıl hapis verilmesi.”
Bu satırları yazdığımda henüz mahkeme heyeti kararını açıklamamıştı. İçimdeki sese güveniyorum.
O ses biraz daha ileri giderek diyor ki:
“Bak dediğim çıkacak. Mahkeme heyeti tanıkların değişen ifadeleri vs dolayısıyla ortaya çıkan yeni duruma bakarak öngörülen cezanın en alt miktarında karar kılacak. Bu durumda Brunson içerde yattığı süre göz önünde bulundurularak serbest bırakılacak.”
Daha ben bu yazıyı bitirmeden mahkeme kararı düştü medyaya. İçimdeki ses tekrar baş kaldırdı:
“Dediğim gibi çıktı. Oysa sen o twiti atarken bile temkinliydin.”
Haklıydı. Ne olur ne olmaz diye temkinli davranayım istedim. Sonuçta vekillik yapmış bir siyasetçiydim. Her lafımın altında farklı bir anlam arayan o çakalları da düşünmeliydim. İçimdeki sese güveniyordum. Ama gelebilecek eleştirileri de düşünmüyor değildim. Kendileri her gün her tahmin konusunda atıp tutan o çakallar öngörümün doğru çıkması halinde neler diyeceklerdi acaba?
“Önceden bildiğine göre...” diye başlayan suçlamaları şahsımı aşan suçlamalara dönüşecekti. O yüzden elim titreyerek atmıştım o twiti. Mahkeme kararı öngördüğümün tersine çıksaydı bu kez aynı güruh “Attıkça atıyor!” türünden edepsiz saldırılarda bulunacaklardı.
Neyse olan oldu. Bağımsız yargı kararını verdi. Bize düşen bu karara siyasi bir gölge düşürmemektir. Brunson’un tutuklanmasında nasıl ki siyasi iradenin dahli yoksa serbest bırakılmasında da dahli yoktur. Brunson siyasi iktidarın ABD ile yaptığı pazarlık neticesinde serbest bırakılmış değildir.
ABD yargısı ne kadar bağımsız ise bizim yargımız da o kadar bağımsızdır. Brunson’un serbest bırakılmasını “Erdoğan’ın yenilgisi” veya “Boyun eğmesi” olarak değerlendirenler hem Başkan Erdoğan’a hem de Türkiye yargısına ciddi haksızlık etmiş olurlar.
Erdoğan’ı tanıyanlar bilirler ki o asla dayatmalara gelmez. Türk yargısı da önündeki delillere bakarak karar verir. Başkan Erdoğan’ın Brunson davasına yönelik siyasi değerlendirmelerini doğru temelde anlamak lazım. Erdoğan “Ver papazı al papazı!” şeklinde kabaca özetlenen bir anlayış içinde olmamıştır. Brunson davası üzerinden Amerika’nın çifte standardına yönelik siyasi eleştiri getirmiştir.
Bu bağlamda dediği şu olmuştur:
“Sizde bir papaz var. Ülkemizdeki darbenin arkasındaki bu papazı size sunduğumuz onca delile rağmen koruyordunuz. Sorduğumuzda da ‘Bizde bağımsız yargı var, karışamayız!’ diyorsunuz. Bizde de bağımsız yargı var. Brunson davasına karışamayız.”
Brunson’un serbest bırakılması kararından sonra “Vermediler papazı, aldılar papazı!” biçiminde manşet atan marazi Erdoğan düşmanlarını gerçekte kendi ülkelerine karşı Mankurtlaşmış tiplerdir.
“Brunson bırakılmalı!” diyen koro dün tutukluluğu üzerinden Başkan Erdoğan’a saydırıyorlardı edepsizce. Bugün de salıverildiği için saydırıyorlar.
Sahi siz ne biçim insanlarsınız ya? Amerikan yargısına methiyeler dizen aynı koro sıra Türk yargısına geldiğinde saydırdıkça saydırıyorlar. “Brunson bırakılmalı. Türk-Amerikan ilişkileri normalleşmeli!” diyerek Türk yargısına telkinde bulunanlar bugün Başkan Erdoğan’ın talimatıyla yargının Brunson’u salıverdiğini söyleyerek başka bir telden çalıyorlar!
Ayıp ayıp! “Brunson bırakılırsa döviz düşer!” diyenler nerdesiniz? Döviz düşmedi. Tersine düştüğü yerden kafasını kaldırdı. Herkes bilsin ki Brunson davasını siyasallaştıran taraf Trump yönetimi oldu. Bir de içerdeki marazi Erdoğan düşmanı Mankurtlar!
Biz hep şunu söyledik: Brunson bir bahane. Tıpkı gezideki ağaç gibi. Ne döviz düşecek ne de ABD’nin Erdoğan liderliğindeki bağımsız Türkiye’ye yönelik hamleleri son bulacak! Mahkemenin Brunson kararı üzerinden Erdoğan’ı ve yargımızı hedef tahtasına oturtanların argümanları farklı bile olsa malum odakların değirmenine su taşıdıkları aşikar