Recep Tayyip Erdoğan gücünü halkından alıyor.
Bu bir gönül ilişkisi.
Erdoğan halkına aşık, halk Erdoğan’a...
Halk deyince topyekûn herkesten söz ettiğim anlaşılmasın zinhar... Elbette halk var halk içinde. Halkın içinde de çeşitli kesimler var. Hiç kimse toptan bir halkın gönlünde taht kuramaz. Tarihin hiçbir evresinde hiçbir lider ne kadar çok sevilirse sevilsin herkesin gönlünde taht kuramamıştır. Sadece liderler için geçerli değildir bu kural; Peygamberler için de geçerlidir.
Allah’ın elçilerini seven olmuştur, sevmeyen... Hatta Allah’ın Peygamberlerine sonuna kadar düşman olanların sayısı da azımsanmayacak ölçüde olmuştur. O yüzden halk Erdoğan’ı seviyor derken kast ettiğim doğru anlaşılsın isterim: Demokrasilerde bir lideri tek başına hem de onlarca düşman unsura rağmen iktidara taşıyabilecek kadar seven bir halk gerçekliği varsa halkın o lideri sahiden sevip sahiplendiği söylenebilir.
“Düşman” kelimesini bilerek kullandım elbette... Keşke Erdoğan karşıtları sadece ve yalnızca siyasal rakip olarak kendilerini konumlandırsaydılar. Heyhat, işin özü farklı... Erdoğan karşıtlığı tam bir Erdoğanfobizm içeriyor. Daha açık bir ifadeyle, Erdoğan düşmanlığı diye tarifleyebileceğimiz patolojik bir olgu söz konusu. O yüzden ne kadar çok benzemezler varsa sırf Erdoğan düşmanlığı ekseninde rahatlıkla bir araya gelebiliyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde öyle olmadı mı? Genel seçimlerde tam bir Erdoğan/AK Parti düşmanlığına yaslanan bir cephe oluşturulmadı mı? Sonuç ortada...
Halk Erdoğan’ı gönülden sevdiği için onu düşman kardeşlere yedirmedi. Tam tersine Türkiye’nin başkanlığı koltuğuna oturdu. Erdoğan’ın dışarıda ve içeride bitirilmek istendiği her dönemde halk kendi başkanı sahip çıktı. 1 Kasım seçimlerinde de bunu bir kez daha gösterdi.