Mehmet Metiner Yeni Şafak Gazetesi

Kahrolsun ırkçılık! Yaşasın Türk-Kürt kardeşliği! Yaşasın Türkiye!

(HÜDA PAR’ın Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nda yaptığım konuşmanın son bölümü) Değerli konuklar, Konu başlığına sadık kalarak söylemek isterim ki, terörün tırmandığı döneme kadar bu meselede devlet adına kayda değer çözüm arayışlarına yönelen hiç olmadı. Devleti yönetenler sadece terör odaklı politikalar geliştirdiler. Rahmetli Turgut Özal ve Necmettin Erbakan hem terörü sonlandırmak, hem de terörün beslendiği bataklığı kurutmak yönünde adımlar atmak istediğinde

21 Şubat 2025 | 487 okunma

(HÜDA PAR’ın Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nda yaptığım konuşmanın son bölümü)

Değerli konuklar,

Konu başlığına sadık kalarak söylemek isterim ki, terörün tırmandığı döneme kadar bu meselede devlet adına kayda değer çözüm arayışlarına yönelen hiç olmadı.

Devleti yönetenler sadece terör odaklı politikalar geliştirdiler.

Rahmetli Turgut Özal ve Necmettin Erbakan hem terörü sonlandırmak, hem de terörün beslendiği bataklığı kurutmak yönünde adımlar atmak istediğinde dirençle karşılaştılar. Konunun konuşulmasını bile dönemin vesayetçi odakları tehdit olarak gördüler. Öyle ki 1983’te faşist askeri darbe döneminde çıkarılan Türkçe dışındaki dillerin sokakta dahi konuşulmasını yasaklayan 2932 sayılı ırkçı-faşizan yasayı Özal 1991 yılında kaldırabildi.

Bunu dedikten sonra belirteyim: Şayet Kürtlere yönelik inkar, asimilasyon ve zor politikaları olmamış olsaydı dağa çıkan bir örgütün yaşama şansı olmazdı.

Bunu söylemek, dağa çıkmaya veya teröre meşruiyet veya haklılık atfetmek anlamına gelmiyor asla.

Bize göre hiçbir haklı neden veya gerekçe ne dağa çıkmayı ne de terörü meşrulaştırır.

Bu bahsi diğerdir. Geçiyorum o yüzden.

Aziz misafirler,

Cumhuriyet tarihinde bu meseleyi sadece terör boyutuyla değil, asıl sözünü ettiğim boyutuyla adını da koyarak cesaretle çözmeye kalkan tek lider, benim mensup olmaktan onur duyduğum siyasi hareketin lideri-Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmuştur.

Sözün burasında şu iki tespiti yapmazsam konu doğru anlaşılmaz.

Birincisi: Şayet Erdoğan’ın inkarı, asimilasyonu ve cebrî politikaları sonlandıran o devrimci adımları vaktinde atılmış olsaydı, Türkiye’nin adına “Kürt meselesi” denilen bir meselesi olmazdı.

İkincisi: Sayın Erdoğan o adımları attığında terör örgütü uluslararasılaşmıştı. En kötüsü, Türkiye ile hesabı olan küresel ve bölgesel devletlerin Türkiye’ye karşı kullandıkları bir aparata dönüşmüştü.

O yüzden resmi inkar paradigması sonlandırılmasına ve Kürtçe kamusal alanın görünür bir aktörüne dönüştürülmesine rağmen ne isyan bitti ne de terör.

Oysa örgütün lideri Öcalan “İnkar biterse isyan biter” demişti.

İnkar bitti ama isyan bitmedi.

Niçin mi?

Çünkü sadece dışarıdaki güçler değil içerideki Erdoğan karşıtı vesayetçi odaklar da silah meselesinin çözülmesini istemediler. Dahası ve en fenası, örgütün silahları üzerinden Erdoğan iktidarının devrilmesini sağlamak istediler. O yüzden 2004’te o dönemin devleti elinde bulunduran malum odaklarının kontrolündeki İmralı’dan savaş emrinin çıkartılmasına müsaade ettiler.

Sonrasındaki çözüm süreci ise “Rojava”dolayısıyla sabote edildi.

Suriye’nin Arap Baasçıları ile örgütün Kürt Basçıları ülkemizdeki Türk Baacçılarıyla bir olup bu meseleyi çözmek için cesaretle adım atan Sayın Erdoğan’ın karşına dikildiler.

Erdoğan’ı devrilmesi gereken ortak düşman olarak ilan ettiler.

Bir yanda örgütün silahları, öbür yanda Erdoğan iktidarına yönelik bu siyasi savaşım en başta Kürtlere kaybettirdi.

Kaçınılmaz olarak tekrar güvenlikçi politikalar gündemin baş sırasına gelip oturdu.

Tekrar terörü sonlandırma eksenli mücadelenin kaçınılmaz hale gelmesi, sadece Kürtlere değil ülkemize ve hepimize çok büyük zararlar verdi.

Değerli Arkadaşlar,

Şimdi yeni bir dönemin eşiğinde bulunuyoruz.

Ya birlikte Türkiye’yi inşa edip hepimizin kazanacağı bir döneme kapı aralayacağız ya da yabancı düşman güçlerin oyununa gelip birbirimize kaybettirmeyi sürdüreceğiz.

MHP’nin bilge liderinin sözüyle konuşacak olursak, hepimize kazandıracak bir barışı mı inşa edeceğiz yoksa eski ezberlerimiz ve yanlış yöntemlerimizde ısrar ederek hepimize kaybettirecek çatışmacı bir sürece mi kapı aralayacağız?

Biz Demokrasi ve Birlik Derneği olarak birinci seçenekten yanayız ve ısrarla bu seçeneğin hayat bulması için çalışacağımızı söylüyoruz.

Ve herkese buradan çağrıda bulunuyoruz:

Gelin hepimizi kendimiz gibi kalarak tüm farklılıklarımızla barış içinde yaşatacak kendi paradigmamızı akidemiz ve tarihsel tecrübemiz ışığında birlikte bulalım diyoruz.

Ulus, etnisite ve ırk gibi kavramlar üzerinden birbirimizle konuşmayı terk edelim.

Şöyle düşünelim hep beraber:

Bizler Ademin çocuklarıyız. Adem ise topraktandır. Hiçbirimiz içine doğduğumuz kavmimizden dolayı değerli veya değersiz değiliz. Kavimlerimizin farklı olması birbirimizi tanımamız ve birbirimizle dayanışmamız içindir. Dillerimizin farklı olması Allah’ın ayetlerindendir. Kim ki dillerden birini serbest kılıp ötekini yasaklama yoluna giderse Allah’ın ayetlerinden birini inkar etmiş olur. Bu en büyük günahlardan biridir. Ve dahi insanlık suçudur.

Türkler ve Kürtler birbirlerinin Müslüman kardeşleridirler. Hiç kimse Türk olduğu için Kürt’ten veya Kürt olduğu için Türk’ten daha değerli ve üstün değildir. Bütün Müslüman kavimler bir millettir. Ve hepsi bir tarağın dişleri gibi müsavidir.

Aynı devletin vatandaşları olmaklığımız bakımından da hepimiz -kavmimiz, dinimiz, mezhebimiz ve hayat tarzımız ne olursa olsun- eşit haklara sahibiz.


Biz hür ve eşit vatandaşları olan demokratik bir cumhuriyeti, yani Türkiye Yüzyılı’nı gelin hep birlikte inşa edelim diyoruz.


FARKLILIKLARIN BÜTÜNLÜĞÜ… HEM TEKLİK, HEM ÇOKLUK…


Buradan yüksek sesle duyuruyoruz:


Devletimiz tek olmalı bizim.


Hiç kimsenin bir diğerinin varlığını inkar etmediği tek bir millet olmalıyız.


Tek bir vatanımız ve tek bir bayrağımız olmalı bizim.


Resmi dilimiz tek olmalı, ama bu ülkenin bütün dilleri hür ve serbest olmalı. En az resmi dilimiz kadar kıymetli ve muteber olmalı.


Resmi dilimizin tek olması. Diğer dillerimizin kamusal hayatın işlevsel bir aktörü olmasına mani bir durum teşkil etmez. Bunu formüle edecek tarihi tecrübeye sahibiz biz. İlla bu ülkedeki tüm dillerin resmi dil olarak kabul edilmesi gerekmiyor, ama resmiyette kabulün sosyal barışımızı güçlendirecek bir pratiğe dönüşmesi sağlanabilir.


Türkçe hepimizi ortaklaştıran kardeşlerimizin dili olarak bizim için azizdir. Kardeş dillerimizden birinin resmi dil olması, diğer dillerimizi de tıpkı Türkçe gibi aziz ve muteber gören bir anlayışla konumlandırmak suretiyle sorun teşkil etmeyecek bir zemine oturtulabilir.


Eğitim dilimiz Türkçe olmalı, ama diğer dillerimizin hepimize ait devletimizin okullarında öğrenimi ve öğretimi sağlanmalıdır. Ana dilde eğitim yerine ana dilin öğrenimi ve öğretimi birlikçi bir anlayışla pekâlâ çözüme kavuşturulabilir.


Federasyon ve özerklik gibi arayışlara gerek yok. Bunlar birlikçi anlayışımızı örseler ve bizi birbirimizden kopartmak isteyenlere enfekte alan sağlar. Kavmîyetçi temeldeki kompartımancı anlayışlar süreç içinde bölünmeye yol açar.


ŞEHİRLERİMİZİ TÜRK-KÜRT DİYE BÖLEMEYİZ


Türkiye’nin her yerinde birbirimize karışmış haldeyiz. Gayrı kanlarımız bir bizim.


Şehirlerimizi Türk ve Kürt diye bölümlemekten vazgeçmeliyiz.


Her yer bizim.


Tüm şehirler bizim, hepimizin.


Biz hem Kürt’üz hem Türk’üz hem Zaza’yız hem Arap’ız hem Çerkez’iz . Biz birlikte Türkiye’yiz.


İstanbul da Kürt’ün şehridir, Diyarbakır da Türk’ün şehridir.


İstanbul ve Diyarbakır ne sadece Türk’tür ne de yalnızca Kürt’tür.


Bu kavmiyetçi bölümlemelerden ve zararlı anlayışlardan hep birlikte vazgeçmeliyiz diyorum.


TERÖR ÖRGÜTÜNE VE DEVLETİMİZE ÇAĞRI


Değerli konuklar,


Bugün Sayın Bahçeli’nin çağrısıyla silahların bırakılması meselesi ciddi olarak gündemdedir.


İnşallah silahların toprağa gömüldüğüne tanıklık edeceğimiz o günler yakındır.


Bunu yürekten temenni ediyoruz.


Buradan hem örgüte hem de devlete Demokrasi ve Birlik Derneği’nin genel başkanı olarak bir çağrıda bulunmak istiyorum.


Önce örgüte:


Elinizdeki silahları koşulsuz bir biçimde toprağa gömünüz!


Bu süreç gerçekleşirse herkese kazandıracak barışın kapısı ardına kadar açılır.


Siyaset kurumu herkese kazandıracak ve hiç kimsenin onurunu örselemeyecek çözüm için gerekli her adımı atar.


Sayın Cumhurbaşkanımız bu bahiste söylenmesi gerekeni söyledi.


Sayın Bahçeli gerekeni söyledi.


Silah sorunu çözüldüğünde siyaseten çözülemeyecek hiçbir sorunumuz yoktur bizim.


O yüzden Sayın Bahçeli’nin büyük bir cesaretle yaptığı çağrıyı karşılıksız bırakmak Kürtlere ihanet olur.


Şimdi sözümüz kendi devletimize-hükümetimize…


Varsayalım ki örgüt Öcalan’ın çağrısına uyarak silah bırakmadı.


O durumda yapılması gereken eski yanlışların tekrarı olmamalıdır.


İşte buradan açık açık söylüyorum:


Sadece terör odaklı o eski yöntemde ısrar çözümsüzlüğü derinleştirir.


Terör örgütü asıl toplumsal desteğini kaybettiğinde biter.


Örgütü siyaseten yenemeyenler terörü bitiremezler.


O yüzden terörün beslendiği toplumsal zemini ortadan kaldırmak için kazanma odaklı yeni bir akla ihtiyaç var.


Türkiye sadece kendi toprakları içindeki Kürtleri değil, Suriye, Irak ve İran’daki Kürt kardeşlerini de yeniden kazanacak bir yeni devlet aklını kuvveden fiile çıkarmalıdır.


Bu kritik tarihi süreçte Kürtleri ABD’nin ve İsrail’in Kürtlerine dönüştürmek isteyenlerin oyununu bozacak kazanımcı ve sahiplenici birlikçi politikalar geliştirilmezse korkarım ki iş işten geçebilir.


Tarihi bir yol ayrımında bulunuyoruz: Ya Türk-Kürt birliğini kuvveden fiile çıkaracak yeni bir devlet aklını kuşanarak güçlü bir Türkiye Yüzyılı’nın inşasını gerçekleştireceğiz ya da Türkiye’nin bu birliği sağlayarak tarih sahnesine tekrar güçlü bir biçimde çıkmasını istemeyen küresel ve bölgesel güçlerin oyununa gelerek birbirimize kaybettireceğiz.


Biz birincisinin olacağına inanıyoruz.


O yüzden devletimizi oyun bozmaya ve oyun kurmaya çağırıyoruz.


Bunun için gerekli olan İslâmî kardeşlik paradigmasıyla demokratik vatandaşlık anlayışını tarihsel tecrübelerimizle harmanlayan yeni bir devlet tecrübesini ve yeni bir siyasi temsili kuvveden fiile çıkartmayı salık veriyoruz.


Yaşasın Türk-Kürt kardeşliği!


Yaşasın Türkiye!


Hepinizi bu duygu ve düşüncelerle selamlıyorum.


Sağolun varolun.


Allah’a emanet olun.


İSLAMCI KEMALİSTLERİMİZ


Apaçık Kur’an hükümlerine ve Peygamberimizin (sav) hadislerine yani ilahi ve nebevî öğretimize uygun çözüm önerilerinden laikçi Kemalistlerin fena halde rahatsızlık duymalarını anlarım. Ama İslamcı diye bildiğimiz kimi insanların o laikçi Kemalistlerin ağzıyla hatta onlardan bin beter rahatsızlık duymalarını anlamak mümkün değil. O İttihatçı-Kemalist zihne mensup olanların HÜDA PAR’lı ve çalıştaya katılan kardeşlerimize karşı sarf ettikleri necis sözlere katıldıklarını görmek ziyadesiyle üzücü.


Bu İslamcı diye bildiklerimiz hangi ara Kemalist oldular?


Bu ülkede Batı’dan/Fransa’dan ithal laikçiliği ve ulus-devlet paradigmasını sorunun kaynağı olarak görüp eleştiren kardeşlerimizi “ihanetçi-bölücü” diye suçlayıp aşağılık bir dille hakaretlere maruz bırakanlarla aynı safa düşenleri gayrı kendimden bilmem.


Bana göre laikçi Kemalistler İslamcı Kemalistlerden daha ilkeli, tutarlı ve onurludurlar.


Öyle maslahat-maslahatçılık ayaklarına yatarak güya devleti, Reis’in davasını ve Bahçeli’nin çıkışına sahip çıkıyor gibi yapıp kendi zihnî inhiraflarını örtmeye kalkıştıklarını görmek ise mide bulandırıcı.


Sanki devlet bir tek onların devleti!


Ve sanki süreç konusunda bir tek onlar hassaslar!


Yok zamanlama hatası, yok sürece zarar!


Her şeyin ölçüsü siz misiniz?

Her küp içindekini sızdırır.

Ve kem söz ise sahibine aittir.

AK Parti’nin siyasi aklını ve ak-pak akidemizi CHP ideolojisiyle enfekte etmek isteyenlerle kol kola girenlerle yolumuz bir değil bizim.

Kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için istemeyen, kendisi için istediği hakkı Müslüman kardeşi için hak olarak görmeyen birinin İslamcılığı, Kemalist İslamcılıktır.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sürecin inşası, hayırlı anlaşma ve politik paranoya 14 Mart 2025 | 109 Okunma Süreç ve provokasyon… Öcalan’ın işi zor… 11 Mart 2025 | 715 Okunma Demirtaş’la görüştüm… 07 Mart 2025 | 647 Okunma Sadece silahları değil sorun üreten zihniyeti de gömmeliyiz… 04 Mart 2025 | 173 Okunma Öcalan ne diyecek? 28 Şubat 2025 | 144 Okunma