Mehmet Metiner Yeni Şafak Gazetesi

Millî devlet nedir?

Önce kavramları bilmek lazım. Pek tabii kavramların kime ait olduğu kadar içinin kim tarafından doldurulduğu da önemlidir. Sözgelimi Batı’da ulus kavramı vardır. Batı’nın ulus tarifi asla bizdeki millet tarifiyle uyuşmaz. Tersine karşıtlık içerir. Batı’daki ulus tarifi sekülerdir, bizim millet tarifimiz ise dinîdir. Bizim devlet anlayışımız ile Batı’nın devlet anlayışı da birbirinin zıddıdır. Bu yüzden Batı’nın ulus-devlet tasavvurunu, dilimize millî devlet olarak tercüme etmek yanlıştır. Burada

11 Şubat 2025 | 319 okunma

Önce kavramları bilmek lazım.

Pek tabii kavramların kime ait olduğu kadar içinin kim tarafından doldurulduğu da önemlidir.

Sözgelimi Batı’da ulus kavramı vardır. Batı’nın ulus tarifi asla bizdeki millet tarifiyle uyuşmaz. Tersine karşıtlık içerir.

Batı’daki ulus tarifi sekülerdir, bizim millet tarifimiz ise dinîdir.

Bizim devlet anlayışımız ile Batı’nın devlet anlayışı da birbirinin zıddıdır.

Bu yüzden Batı’nın ulus-devlet tasavvurunu, dilimize millî devlet olarak tercüme etmek yanlıştır.

Burada cevaplanması gereken soru şudur: Millî bir devletimiz mi olsun istiyoruz, yoksa cumhuriyetle birlikte hemen her alanda yapıldığı gibi Batı’nın ulus-devlet projesini aynen almak mı istiyoruz?

Cevabımız birincisi ise millî-millet gibi kendi kavramlarımıza Batı’nın ulus-ulusçuluk tanımlarını giydirmekten vazgeçmeliyiz. Kavramlar bize ait ama içi tamamen Batılı olduğundan kıblemiz değişmiş demektir. Çünkü aslolan zarf değil mazruftur.

Şayet cevabımız ikincisi ise Batıperest bir akla sahibiz demektir. Sorunların çözümü için de yalnızca Batı’da üretilen modelleri gerekli görüyoruz demektir. O zaman da İslam’a ait millî kavramını kullanmaktan kaçınmak gerek.

***

Başkalarını bilmem ama bizim için belirleyici tek ölçüt, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim ve yürüyen Kur’an olan Peygamberimizin öğretisidir.

Akidemizin özü budur.

Şimdi İslamî öğreti çerçevesinde bakalım milli ne demek, millet ne demek?

Millî demek, millete ait demektir.

Bir düşüncenin veya bir siyasi projenin millîliğini tayin eden ölçüt, millete ait olma ölçütüdür.

O yüzden peşinen belirtmek gerekir ki bu millete ait olmayan hiçbir şey millî değildir.

Peki, millet nedir?

İslami öğretide, millet, din demektir.

Milletin din anlamına geldiği ayet ve hadislerde gayet açıktır.

Bizim millet anlayışımız o yüzden seküler ulus anlayışından ve dahi ulusçuluk anlayışından beridir.

Millet demek, kavim, etnisite ve ırk demek değildir. Irk ve etnisite gibi kavramlar Batı’nın etnik sosyolojisine ait tıpkı ulus gibi sorunlu kavramlardır.

Millet demek, aynı dine inanan farklı kavim ve toplulukların cümlesi demektir. Bu Müslüman kavimler ve topluluklar şayet bir başkanın veya bir yöneticinin emri altında bulunuyorlarsa bunun adına da ümmet denir.

Bizim millet tasavvurumuz tamamen dinidir. Aynı dine mensubiyet, belirleyici tek ölçüdür. Milleti oluşturan kavim ve toplulukların hiçbiri bir diğerinden üstün veya imtiyazlı değildir. Hiçbir kavim, Allah’ın seçtiği kavim değildir. Seçilmişlik iddiası, tahrif edilmiş Yahudilik öğretisinde ve sapkın siyonist ideolojide vardır. İslam aidiyeti temelinde bir araya gelmiş yani tek millet olmuş birey ve toplulukların üstünlüğü mensup oldukları kavimden gelmez, yalnızca takvadan gelir.

Peygamberimizin (sav) kutsal öğretiye iman etmiş yüzbinlerce kişinin şahsında tüm insanlara Arafat Dağı’ndan seslenirken söyledikleri bu anlayışın özeti gibidir.

Tarihe Veda Hutbesi olarak geçen bu iman ve insanlık manifestosunda, herkesin Âdem’in çocukları olduğu, Âdem’in ise topraktan yaratıldığı, Arap’ın Arap olmayana Arap olmayanın Arap olana, beyaz olanın siyahî olana üstünlüğünün olmadığı, üstünlüğün yegâne ölçütünün takva olduğu çok açık biçimde dile getirilir.

Amerika gibi bir ülkede 20. yüzyılda bile beyaz adamın kendisini siyahî insanlardan üstün gördüğünü, bu cümleden olarak siyasilerin insan yerine dahi konulmadığını düşündüğümüzde, İslami öğretinin asırlar öncesinden tüm insanları eşit gören bu anlayışının çağları aşan bir öneme sahip olduğunu anlarız.

Ama ne yazık ki Batı’yı her anlamda taklidin ötesinde benimsemek gerektiğine zihnen iman eden Batıperestler için İslam’ın öğretisi gericilikle ve çağdışılıkla suçlanabilmektedir.

İçimizden birileri yani suretimizden görünen o birileri bile bu kadar İslam’a ve dine vurgu yaptığımız için eminim ki fena halde rahatsızlık duyuyorlardır. AK Parti’nin siyasi aklını Batı’nın yanlış ve sorunlu mecralarına taşımak isteyenlerin bizden rahatsızlık duymaları zerre kadar umurumuzda olmaz bizim.

Çünkü biliriz ki onlar zihnen seküler-Kemalist, yani Batıcıdırlar.

Bizi “radikal İslamcı” diyerek suçladıklarında kendi kusurlu Batıcı zihinlerini saklayabileceklerine inanıyorlarsa yanılıyorlar.

Biz ne radikal İslamcıyız ne de seküler-Kemalist’iz. Kutsal öğretimiz ne diyorsa o diyen insanlarız sadece.

Biz millete ait milli devletimizi milletimize ait akideye ve asırlardır gelen tarihsel siyasi tecrübelere bakarak inşa edelim dediğimizde içimizden o birilerinin her seferinde Batı’nın “ulus-devlet” paradigmasını çözüm diye bize pazarlamaya kalkışması elbette üzücüdür.

Daha üzücü olan bir başka şey de, sanki ulus-devlet projesine karşı çıktığımızda devleti ve ülkeyi bölmek istiyormuşuz gibi bir yaftanın tedavüle sokulmasıdır.

Siyasi aklımızı akidemiz, değerlerimiz, medeniyetimiz ve tarihsel zengin tecrübelerimiz belirlemeyecekse, bir başka deyişle Batı’nın aklını ve projelerini aynen alıp tatbik edeceksek, sorarım size o zaman bizim varlık sebebimiz nedir, bizi farklı kılan nedir, bizim mücadelemizin amacı nedir?

Sorarım size, biz bu durumda gerçekten millî mi olmuş oluyoruz, yoksa düpedüz Batıcı veya Batıperest mi?

***

Bütün bu dediklerim, biz bize yeteriz, başkalarının aklına da tecrübelerine de ihtiyacımız yok anlamına gelmiyor zinhar.

Biz evvela kendi akidemize yani özümüze döneceğiz. Milletimizin değerlerine ve tamamen milletimize ait bir devlet oluşturacağız.

Aynı dine iman eden farklı kavim ve toplulukları millet olarak birbirinin eşdeğeri görüp kucaklayan bir anlayışta olacağız. Bunu lafla değil pratikte göstereceğiz.

Devlet, bizim için bir araçtan ibarettir. Devletin bizatihi kutsallığı yoktur.

Devlet, millete aittir ve milletin değerlerini üstünde taşıyarak milleti bir bütün olarak koruyan ve huzura kavuşturan bir aparattır.

Devlet tek olacaktır. Güçlü olacaktır.

Millet ise doğası gereği çeşitli ve farklıdır.

Devlet milleti oluşturan herkesin devleti olacaktır.

Devletin resmi dili, milletimizi ortaklaştıran bir dil konumunda olan aziz Türkçe’miz olacaktır. Ama milleti oluşturan diğer kavimlerin aziz dilleri de kamusal alanın bir aktörü olarak baş tacı edilecektir.

Eğitimin dili Türkçe olacaktır. Ama diğer bütün dillerin de devletin okullarında öğrenilmesi ve öğretilmesi sağlanacaktır. Dilleri yaşatmak ve göğertmek, İslami öğretinin bir emridir. Bunun mümkün yollarını bulmak hiç de zor değildir.

Devletimiz tek olduğu milletimiz de kendi içindeki farklılıklara rağmen tek olacaktır.

Batı’nın federasyon ve özerklik gibi süreç içinde bizi birbirimizle düşmanlaştıracak ve bölünmelere yol açacak önerilerine kulaklarımızı da gönlümüzü de kapalı tutacağız.

Bunu savunanlar olabilir ama biz devletimizin ve milletimizin birliğini her şeyin üstünde tutan bir anlayışta olacağız.

Devletimizin dini adalet olacaktır.

Adalet yani herkese hakkını vermek, hiç kimseye de haksızlık etmemek ve haksızlık edenleri de cezalandırmak ilkesini örnek bir modele dönüştürdüğümüzde zaten hiç kimsenin aklına da gönlüne de ayrılmak fikri düşmez.

Bu ülkede farklı dine ve inanca mensup insanlarımız da vardır.

Onlar da bizim kadar değerlidirler.

Devletin vatandaşları eşit haklara sahiptirler.

İslam öğretiye göre onlar da inançlarını hiçbir baskıya maruz kalmadan özgürce yaşama haklarına sahiptirler.

İmtiyazlı vatandaşlık rejimi, hangi temelde olursa olsun, devletin bekasına, milletin birliğine ve vatandaşlık aidiyetine zeval getirir.

Herkesin kendisi gibi kalarak kendisini özgürce geliştirebileceği bir millî devlet projesi, Türkiye Yüzyılı’nın inşası için gereklidir.


HAMİŞ

1-Referansını akidemizden alan millî devlet projesi, bir din devleti projesi değildir. Çünkü demokratik devlet millete ve vatandaşlara din ve hayat tarzı dayatan bir devlet değildir.


2-“Türk milleti”ndeki “Türk”, millet tanımımızdaki İslam’la özdeşleştiği için sorun teşkil eden bir tanımlama değildir. Millet tanımındaki kardeşliğe uygun bir pratik, her türlü mülahazayı anlamsız ve gereksiz kılar. Yani mazrufta sorun olmadıktan sonra zarfa itiraz olmaz.

3- “Türk vatandaşlığı” tanımı da “Türk milleti” tanımı gibi millet odaklı bir mazrufa oturtulduğunda ortada itiraza mahal bir durum olmaz.

4- AK Parti’mizin “Biz farklılıklarımızla birlikte Türkiye’yiz!” anlayışı, bütün bu anlattıklarımın özetidir. Bu anlayışın içi kendi akidemize ve tarihsel tecrübemize uygun doldurulduğunda gayrı çözüm önerilerine ihtiyacımız yok.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sürecin inşası, hayırlı anlaşma ve politik paranoya 14 Mart 2025 | 109 Okunma Süreç ve provokasyon… Öcalan’ın işi zor… 11 Mart 2025 | 715 Okunma Demirtaş’la görüştüm… 07 Mart 2025 | 647 Okunma Sadece silahları değil sorun üreten zihniyeti de gömmeliyiz… 04 Mart 2025 | 173 Okunma Öcalan ne diyecek? 28 Şubat 2025 | 144 Okunma