https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac
Bugün düğüm çözülecek.
İmralı’ya bugün giden DEM heyeti çıkışta gerekli açıklamayı yapacak.
DEM heyetinin yapacağı açıklama muhtemelen Öcalan’ın kendisinin yapacağı tarihi çağrının bir özeti mahiyetinde olacak.
Sonrasında Öcalan’ın geniş kapsamlı tarihi çağrısı gelecek.
Peki Öcalan ne mi söyleyecek?
Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde DEM heyeti İmralı yolundaydı.
Dolayısıyla Öcalan’ın ne diyeceğini ancak öngörebiliriz.
İşte öngörüm:
Öcalan yeni bir döneme vurguda bulunacak.
Türklerle Kürtlerin tarihteki ittifakına göndermede bulunarak bu ittifak düzeneğinin herkese kazandıracağını söyleyecek.
Yani MHP’nin bilge lideri Bahçeli’nin “Barış herkese kazandırır” söylemini öne çıkartacak.
Yeni dönemde silahın herkese kaybettirdiğine vurguda bulunacak.
Silah yerine demokratik siyasette karar kılmanın tarihsel önemine değinecek.
Ezcümle silahı bırakmaya, demokratik siyasette karar kılmaya hazırız diyecek.
Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin etnik temelli federatif bir temelde değil ama yeni Suriye yönetiminde yerel ve yerinde yönetimin etnik olmayan bir temelde güçlendirilmesinin gerekliliğine vurgu yapacak.
Türkiye’de de demokratik ve eşit bir vatandaşlık anlayışına dayalı demokratik cumhuriyetin inşasını salık verecek.
Silahların bırakılmasıyla eş zamanlı olarak devletin de güven artırıcı adımlar atarak Türk-Kürt kardeşliğini bugünden yarına taşıyacak yeni ve güçlü bir sistemin oluşturulmasını gerekli gördüğünü söyleyecek.
Bunları bir koşul olarak değil ama barışın kalıcılaşması için gerekli olan güven ikliminin oluşturulduğunun görülmesi gerektiğini hatırlatacak.
Bunlar benim tahminlerim.
Öcalan elbette birebir bu cümleleri sarf etmeyecek.
Ama Öcalan’ın yapacağı çağrının özünü bu mesajlar oluşturacak sanıyorum.
Kelimeler farklı bile olsa öz bu minvalde olacak kanaatindeyim.
DEM heyetinin İmralı çıkışında yapacağı açıklama dediğim gibi bu mesajların bir özeti niteliğinde olacak.
Peki Öcalan’ın ayrıntılı çağrısı ne zaman yapılacak?
Devletle Öcalan arasında bir mutabakat sağlandığı görülüyor.
Değilse bu kadar geniş bir DEM heyetinin İmralı’ya gidişine izin verilmezdi.
Verilseydi bile heyetin Öcalan’dan gelen mesajları bir basın toplantısıyla açıklamasına izin verilmezdi.
Yani İmralı’dan Sn. Bahçeli’den beklediği çağrıya karşıt bir çağrı söz konusu olmuş olsaydı kanaatim o ki bugün DEM heyetinin İmralı’ya gidişine zinhar izin verilmezdi.
Peki Öcalan tarihi çağrıyı geniş bir açıklama metniyle yazılı olarak mı yapacak yoksa görüntülü olarak mı?
Aslında en doğru öneriyi Sn. Bahçeli yaptı.
Keşke mümkün olsaydı da DEM grubunda gelip bu tarihi çağrıyı yapsaydı.
Niçin mi en doğrusu?
Çünkü artık sorunu çözmek için devletin köklü bir zihni değişikliğe doğru evrildiğini göstermesi bakımından barış ikliminin güven temelinde inşasına katkı sağlardı.
Yani Sn. Bahçeli’nin önemle altını çizdiği gibi “Silah sorunu çözülürse demokratik siyaset marifetiyle kendi aramızda konuşarak çözemeyeceğimiz hiçbir meselemiz yoktur” mealindeki sözlerinin pratikteki önemi somut olarak görülürdü.
İnandırıcılık ve güven bu sürecin inşası için olmazsa olmaz öneme sahiptir.
Sayın Bahçeli’nin önerisinin mümkün olamayacağı anlaşıldığında bu satırların yazarı olarak ben Öcalan’ın devletle mutabakata vardığı metni görüntülü olarak duyurmasını salık vermiştim.
Yazılı metinle beraber görüntülü konuşma ikna ve güven açısından gerekli.
Görüntülü konuşmanın mevzuata aykırı olduğunu söylemek her ne kadar bir gerçeğin ifadesi olsa bile bu ayağımıza pranga vuran kanlı sorunun çözülmesi sağlanacaksa mevzuat hassasiyetine takılıp kalmamak lazım. Yani gerekirse mevzuatı değiştirmek lazım bu tarz istisnai bir olay için. Bunu yapmak çok da zor değil.
Diyeceğim o ki bugün güzel şeyler duyacağız.
Öcalan’ın yapacağı çağrıyla beraber de barış dönemine kapı aralamış olacağız.
Bu, her şeyin sorunsuz ilerleyeceği bir süreç olmayacak elbette.
Çünkü örgütün silah bırakmamasını kendi çıkarları için gerekli gören güçlerin türlü oyunları olacak.
Bu oyunları bozacak aklı asıl devlet ortaya koymalı.
Bunun için önerim şudur: Öcalan kendisinden beklenen çağrıyı yaptıktan sonra güven iklimini oluşturacak adımlar atmak şart.
Bu çerçevede Türkiye Kürtleriyle birlikte Suriye, Irak ve İran Kürtlerini kazanmaya dönük bir devlet politikasının kuvveden fiile çıkartılması hayati öneme sahip.
Türkiye’de yapılacak tartışma ikliminden devlet adına rahatsız olunduğunu gösteren bir tutum değil tersine tüm sorunların ve taleplerin konuşulmasını ve tartışılmasını gerekli gören bir demokratik olgunluğun pratikte gösterilmesi elzem.
Farklı talepler ortaya konduğunda “ihanetçi-bölücü” diye suçlamalar getiren o zehirli eski Türkiye dilini kuşananların inşa etmek istediğimiz barış sürecine, başka bir deyişle, “Terörsüz Türkiye” arayışına ciddi zarar verdiğini görmemiz gerek.
“Terörsüz Türkiye”, eski Türkiye’nin CHP ideolojisini Cumhuriyet’in esasları diye dayatma anlamına gelmediği gibi farklı toplum kesimlerinin şoke edici nitelikte bile olsa kendi görüşlerini dile getirirken “Söyletmen, vurun!” faşizmine yaslanmak anlamına gelmez.
Sonsöz: Öcalan’ın çağrısının karşılık bulabilmesi devlet ve siyaset kurumu olarak bizim de benimseyeceğimiz zihniyete ve atacağımız adımlara bağlıdır.