Erdoğan düşmanlığıyla maruf bir müptezel yazar, Sözcü gazetesindeki köşesinde haddini aşan suçlamalarda bulunmuş.
Tahkir ve tezyifi meslek edinmiş bu türden yazarlar bir de memlekette “demokrasi” olmadığını söylerler.
“Diktatör” ve “tek adam” diye başlayıp, “medya özgürlüğü” yok diye devam eden o beylik lafların arkasından sıraladıkları hakaretlerin artık bini bir para.
Bu müptezel yazarların “demokrasi”den de, “ifade özgürlüğü”nden de anladığı tek şey var: Ağız dolusu küfür ve hakaret edebilme özgürlüğü!
Küfürlerinden ve hakaretlerinden dolayı hukuk yakalarına yapıştığında ise başlarlar yalan sözlere sarılmaya.
Dahası, kendi ülkelerini dışarıdaki malum çevrelere gammazlamaya.
“Demokrasi yok” diyerek…
Kendilerine aynı sözlerle cevap verildiğinde de mahkemeye koşarlar.
Başkalarının da tıpkı kendileri gibi ifade özgürlüğü olabileceğine inanmazlar.
Bir tek kendilerininki ifade özgürlüğü…
Küfür ve hakaretleri boca ederken ifade özgürlüğünün arkasına sığınan bu müptezel yazarlar, kendilerine yönelik aynı üslupla cevap verildiğinde soluğu mahkemede alırlar hemen.
Adamlarda çelişki diz boyu…
Hadsizliğin ve edepsizliğin de sınırı yok…
Sahiden tahammül sınırlarını zorluyorlar…
***
Sözcü’nün bu tür yanlışlıkta dip yapmış yazarı, halkın yüzde elli ikisinin hür ve helal oylarıyla seçilmiş siyasi hareketimizin lideri Erdoğan için “Kravatlı Firavun” benzetmesinde bulunmuş…
Firavun zihniyetlilerin, Firavun benzetmesine gülerek geçeriz elbet.
Bu ülkede, milleti boyunduruk altına alan Firavun zihniyeti tarihe uğurlayan bir lidere “Firavun” benzetmesinde bulunan o müptezel yazarın belli ki başka acıları da var.
Eski itibarlı gücünü yitirdiği için Erdoğan düşmanlığı üzerinden kendine rant devşirmeye çalışan bu müptezel yazar; Erdoğan’ı, kendi hocası Erbakan’ı arkadan vurmakla, kendine biat etmeyenleri tek tek silmekle suçluyor.
“Güç zehirlenmesi” iddiası, artık bayat bir retorik olarak duruyor karşımızda.
“Devrilecek” temennisine gelince, buna da millet karar verecek…