Mehmet Metiner Yeni Şafak Gazetesi

Süreç ve provokasyon… Öcalan’ın işi zor…

Öcalan’dan gelen fesih ve silah bırakma talimatı onların eteklerini tutuşturdu. Sürecin başarıya ulaşması halinde oyunlarının bozulacağını gördüler. Düğmeye bastılar. Suriye’de başlayan olaylar asıl süreçle alakalı. Doğrudan sürece kurulan bir komplo. Düpedüz bir provokasyon. Geçmişteki çözüm süreci Suriye üzerinden bozuldu. Bugünkü süreç de Suriye üzerinden bozulmak isteniyor. Dün öyle dediğimiz için burun kıvıranlar biliyorum bugün böyle dediğimiz için de burun kıvıracaklardır. Kendileri bilir.

11 Mart 2025 | 0 okunma

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Öcalan’dan gelen fesih ve silah bırakma talimatı onların eteklerini tutuşturdu.

Sürecin başarıya ulaşması halinde oyunlarının bozulacağını gördüler.

Düğmeye bastılar.

Suriye’de başlayan olaylar asıl süreçle alakalı.

Doğrudan sürece kurulan bir komplo.

Düpedüz bir provokasyon.

Geçmişteki çözüm süreci Suriye üzerinden bozuldu.

Bugünkü süreç de Suriye üzerinden bozulmak isteniyor.

Dün öyle dediğimiz için burun kıvıranlar biliyorum bugün böyle dediğimiz için de burun kıvıracaklardır.

Kendileri bilir.

Biz diyeceğimizi diyelim de süreci yürütenler nasıl bir tedbir alırlar, o da onların sorunu.

Evvela süreci bozmak istiyorlar.

Akabinde Suriye’nin kuzeyine yapılacak bir saldırıdan sonra Türkiye’nin içini iki tehlikeli fay hattı üzerinden karıştırmak istiyorlar.

Bir yanda ekonomimizi sarsmak öbür yanda sosyal barışımızı bozmak istiyorlar.

Türkiye’yi farklı bir düzlemde Suriyelileştirilmek isteniyor.

Silah sorunu çözülürse Türkiye sadece bölgesinde değil küresel ölçekte güçlü bir aktör olacak.

Suriye’de yeni yönetim kök salarsa hangi bölgesel ülkelerin hafakanlar geçireceği malum.

İsrail ve İran, Suriye üzerinden kendileri için tehdit olarak gördükleri Türkiye Yüzyılı’nı engellemek için provokasyonlara başladılar.

Suriye an itibariyle elverişli bir konumda.

Suriye’de iç savaş çıkartmayı başarırlarsa Türkiye kaçınılmaz olarak bu tuzağın içine çekilmiş olacaktır.

Dürziler, Nusayriler ve Kürtler üzerinden tezgahlanan kanlı ve kirli oyun bilesiniz ki sadece Suriye ile alakalı değildir.

Bunu görmemek için kör olmak gerek.

Süreci içine sindiremeyen unsurlar içinde de PKK ve bileşenleri de var.

Kandil her ne kadar kurucu liderin çağrısına koşulsuz uyacağını ilan etmiş olsa bile, DEM şartsız destekçisi olarak görünüyor olsa bile hem Kandil’de hem DEM içinde sürece karşı olanlar var.

Şu an sesleri çıkmıyor olsa bile yapıp ettikleriyle süreci geçmişte olduğu için sabote etmek için fırsat kolluyorlar.

PKK/DEM içindeki Esedçi-Baasçı damar fırsatını bulduğunda süreci türlü oyunlarla bozacak kadar güçlü.

PKK’nın İrancı kanadı biliniyor.

Suriye’nin kuzeyindeki PKK yapısı özü itibariyle Esedçiydi. Ve İran’ın sahadaki unsurlarıyla eş güdüm halindeydiler.

Paradoksa bakınız ki ABD’nin desteklediği Suriye PKK’sı (SDG) hem Esedçi hem de İran çıkarlarıyla uyumlu.

İsrail ve İran yeni Suriye yönetimini devirmek için muhalifleri silahlandırıp sahaya sürmek konusunda ittifak halinde.

Ortak düşmanları bir: Suriye’de Ahmed Şara ve Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan.

Silah sorununun çözülmesi ve Türkiye’nin güçlü desteğiyle Ahmed Şara yönetiminin istikrara kavuşması her iki ülkenin de işine gelmiyor.

Esed artıklarını silahlandırıp iç isyana yönlendirmelerinin sebebi bu.

Suriye’deki PKK’nın bu iç isyan girişiminde açık bir dille yeni Suriye yönetimini suçlayıp karşıt bir konuma kendini yerleştirmesi not edilmesi gereken bir husustur.

PKK’nın Türkiye’deki partisi DEM’in İsrail ve İran kaynaklı ve süreci doğrudan hedef alan bu provokasyonda “Alevi-Nusayri katliamı var” diyerek şedit bir dille kendini süreci bozmak isteyen ülkelerin oyun planının destekçisi konumuna yerleştirmesi de önemle not alınmalıdır.

Kürt inkarcısı barbar Esed rejimine ve Esed’in katliamlarına tek laf etmeyen DEM’in anında “Alevi katliamı” diyerek Ahmed Şara yönetimine Esedçilerin ağzıyla suçlamalar yöneltmesi, gerçekte süreç karşıtlığının dışa vurumundan başka bir şey değildir.

İçimizdeki süreç karşıtı Esedçilerle DEM’in kendini bu bahiste yan yana iliştirmesi, görmezlikten gelinecek bir tutum değildir.

Öcalan’ın işi zor.

Geçmişte kendi örgütünün içindeki bu unsurlara yenilmişti.

Bugün tekrar aynı unsurlarla barışı inşa etmeye çalışıyor.

Öcalan’ın yeni paradigmasını siyaseten taşıyacak bir partisi yok.

DEM kâğıt üstünde Öcalan’ın partisi ama gerçekte Öcalan’ın yeni paradigmasına inanmayan bir yerde duruyor şu anki mevcut kurumsal temsil olarak.

DEM’in içinde gerçekten Öcalan’ın yeni paradigmasına inanan ve şans verilirse bunun siyasetini doğru temelde yapabilecek çok değerli isimler yok değil ama mevcut kurumsal yapı bundan ziyadesiyle uzak.

Sürecin önündeki bariyerlerden biri bu.

Keşke Öcalan mevcut DEM’i feshedip yerine yeni paradigmasına uygun bir DEM kursaydı.

Sorun sadece DEM’den kaynaklanmıyor.

Çözüm için gerekli olan yeni bir paradigmayı içselleştirmek konusunda topyekûn bir sorun var.

Sorunu sadece silah bırakmaya indirgeyen bir zihin, eski paradigmayı biraz cilalayarak Türkiye Yüzyılı’nın inşa edilebileceğine inanıyor.

Oysa asıl bilinmesi gereken gerçek şudur: Türkiye Yüzyılı’nı inşa, eski paradigma içinde kalarak mümkün değil.

Eski paradigmaların esiri olanlarla ne kalıcı barış sağlanabilir ne de Türkiye Yüzyılı inşa edilebilir.

DEM’in PKK’nın o eski paradigmasını esas alan siyaseti, sorundan beslenen ve o yüzden sorunun çözümünü gerçekte istemeyen bir anlayış üzerine oturuyor.

Silah bırakıldığında Türkiye’nin cennete dönüşeceğine inanan zihinler de soruna yol açan eski Türkiye paradigmasına laf ettirmeyen parmak sallayıcı tutumlarıyla sürecin önünde engel oluşturuyorlar.

Sadece Öcalan’ın değil Cumhurbaşkanımızın da MHP’nin bilge liderinin de işi zor.

Umutsuz muyum?

Asla!

Ama sürecin önündeki engeller kaldırılmadan ve herkes yeni bir paradigma içinde düşündüğünü somut bir biçimde göstermeden korkum o ki o eski zihinler ve alışkanlıklar günün sonunda süreci bozmak isteyenlerin elini güçlendirecek bir aşamaya evrilir.

Benimkisi bir ön uyarıdır.

Niyetim kimseyi örselemek ve itibarsızlaştırmak değildir.

Öcalan’ın bir çağrısıyla her şey bitmez.

Sürecin önündeki zihni ve psikolojik engelleri kaldırarak yol yürümek lazım.

O yüzden barışın ve çözümün dili yeni paradigmayla uyumlu olmalıdır.

Bu dil inşa edilmeli ki tarafların birbirine duyduğu yıllara sari güvensizlikler ortadan kalksın.

Güvensizlik kalksın ki süreci enfekte etmek isteyen provokatörlerin oyunları boşa çıkartılabilsin.

Suriye’deki derin ve kapsamlı provokasyona o yüzden dikkat diyorum.

Süreci sağlam ve dirençli bir yeni zihnin üzerine oturtmaz ve engelleri de bertaraf etmezsek, bir de bakarız ki büyüyen olaylar bizi bile istemediğimiz bir istikamete sürükler.

Allah muhafaza.


İÇİMİZDEKİ ESEDÇİLER

Barbar Esed tarafından milyonlarca insan şehirleriyle birlikte yok edilirken Esedçilik yapanlar, o canına, malına ve namusuna tecavüz edilenleri terörist diye suçlayan Baasçılar, ülkemize can havliyle sığınan o mazlumları derhal ülkelerine yani ölüme göndermemiz gerektiğini söyleyen insanlıktan nasipsiz bilumum Esedçi-Baasçılar bugün “Alevi katliamı” iddiası üzerinden demokrat kesiliverdiler başımıza.

“Suriye’nin içişlerine karışmayalım, Esed teröristlerle savaşıyor!” diyen sizler değil miydiniz?

Şimdi Suriye’nin içişlerine karışıyorsunuz.

Suriye’nin içlerine yürümekten bahsediyorsunuz.

“İnsani koridor” açılsın diyorsunuz.

Hani Suriyelilerin ülkemize gelmesinden rahatsızdınız, gelenleri de barbar Esed’e iade edeceğinizi söylüyordunuz?

Ne oldu, ne değişti de bugün tersini söylüyorsunuz?

Sizde ilke yok mu?

Sahi siz hangi Suriyelileri seviyorsunuz?

Suriyeliler İslami inançlarına uygun yaşayan Sünniler olunca sizin için öldürülmeyi hak eden teröristler mi oluyor? Ülkemize sığındıklarında tekrar ölüme gönderilecek teröristler mi oluyor?

Şimdi kalkmış Nusayri-Alevi kardeşlerimiz üzerinden istismar siyaseti izliyorsunuz.

Herkes bilsin ki biz zulme uğrayan herkesin yanındayız. Mazlumun ne dinine ne kavmine ne de mezhebine bakarız.

Bizi mezhepçilikle suçlayanlar bilesiniz ki asıl kendileri mezhepçilik yapıyorlar.

Sünni olduğunda Suriyeliler ölümü hak eden teröristler, ama Nusayri-Alevi olunca mazlum diye kategorize edenler, asıl siz mezhepçisiniz!

Erdoğan’a niçin düşman iseniz Ahmed Şara’ya da o yüzden düşmansınız.

Esed Sünni ve öldürdükleri de Nusayri-Alevi olsaydı kıyameti kopartırdınız.

Ama siz Esed Nusayri-Baasçı olduğu için onun katliamlarına destek çıktınız.

Bu yaptığınız düpedüz mezhepçilik değildi de neydi?

İnsanlık suçu işlediniz.

Şimdi kalkmış insan haklarından bahsediyorsunuz.

Ahmed Şara isteseydi devrimi yapar yapmaz Nusayri katliamına girişirdi. Ama yapmadı. Çünkü inandığı İslam bunu haram kılıyordu. O mezhepçilik yapmadı. Esed’in Nusayri olmasına bakarak Nusayrileri düşmanlaştıran anlayışlara karşı çıktı. Masum sivil halkı katleden o savaş suçlusu Esedçilerin dışında herkesi affetti. Eman çıkardı. Nusayri halkın talebi üzerine Lazkiye ve Tartus’ta sınırlı sayıda güvenlik güçleri bıraktı. O güvenlik güçlerine saldırarak alçakça katlettiler İsrail ve İran’ın arka çıktığı Esed artıkları. 300’den fazla güvenlik görevlisi öldürüldü. O güvenlik görevlilerini öldürenler kendilerine katılmayan Nusayri sivilleri de katletmekten geri durmadılar. Esed’in o eski general-subay-şebbiha unvanlı cellatları öldürdükleri Nusayrilerin yeni yönetim tarafından öldürüldüğü yalanını tedavüle soktular.

Lazkiye ve Tartus’taki olayların arkasında hangi ülkelerin olduğu biliniyor.

Güvenlik güçlerini öldürerek iç isyan başlatanların kimler olduğu biliniyor.

Bu kaotik süreçte kontrolsüz kimi güçlerin Nusayri sivillere yönelik eylemleri olmuş olabilir. Çünkü o bölgede devlet otoritesi henüz temin edilebilmiş değil. Nusayri halkın talebini Ahmed Şara geri çevirmiş olsaydı, yani o bölgelerde çok daha sıkı ve güçlü bir güvenlik düzeni oluşturmuş olsaydı, belki durum farklı olabilirdi.

Ahmed Şara yönetimi sanki Nusayrileri katlediyor iddiası külliyen yalandır.

Yönetimin ne Nusayri düşmanlığı ne de Nusayri halka yönelik en ufak bir husumeti yoktur.

Zira Suriye halkını bir bütün olarak kendinden bilen bir anlayışa sahiptir yeni yönetim.

Ahmed Şara’nın sivil Nusayri ölümüne kim sebep olmuşsa, içlerinde devlet görevlileri varsa şayet herkesten hesap sorulacağını ilan etmesi ve gerçeği ortaya çıkartmak amacıyla ulusal düzeyde tarafsız bir komisyonun kurulduğunu duyurması, yeni yönetimin durduğu yeri göstermektedir.

Nusayriler-Aleviler bizim kardeşlerimizdirler.

Onlara yönelik her saldırıyı kendimize yapılmış kabul ederiz.

Ama Esed artığı o katillerin-cellatların çıkardığı bir isyan sivil kılıklı bir isyandır. O insanlık katillerine yönelik haklı askeri operasyonları Nusayri asıllı olmalarına bakarak Nusayri halka ve sivillere yapılmış gibi takdim etmek asıl mezhepçiliktir.

Nusayri katillere sahip çıkmak mezhepçiliktir.

Nusayri katillerden dolayı Nusayrilere düşmanlık etmek mezhepçiliktir.

İster Sünnilik ister Nusayrilik adına olsun mezhepçilik yapan hiç kimseyi kendimizden bilmememiz lazım.

Teröristin, katilin ve celladın dini ve mezhebi olmaz.

O yüzden “Nusayri terörist” ifadesi asla kabul edilemez. Tıpkı “Sünni terörist” veya “Müslüman terörist” ifadesi gibi.

Müslüman topluluklar arasına nifak ve fitne salan her dil tarafımızdan reddedilmelidir.

Bu nifak ve fitne üzerinden siyaset yapanları da kendimizden bilmemeliyiz.

İsrail gibi terörist bir devletten eman dileyenlerin gerçekte kimin oyun planının figüranları olduklarını da unutmamalıyız.

Türkiye’nin içine salınmak istenen bu fitne ateşini bozmak hepimizin boynunun borcudur.

Kim ki bu fitne ateşine sözleriyle odun taşıyorsa onları kendimizden bilmemek de boynumuzun borcudur.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sürecin inşası, hayırlı anlaşma ve politik paranoya 14 Mart 2025 | 109 Okunma Süreç ve provokasyon… Öcalan’ın işi zor… 11 Mart 2025 | 715 Okunma Demirtaş’la görüştüm… 07 Mart 2025 | 647 Okunma Sadece silahları değil sorun üreten zihniyeti de gömmeliyiz… 04 Mart 2025 | 173 Okunma Öcalan ne diyecek? 28 Şubat 2025 | 144 Okunma