Çocukluğumda duyduğum bir menkıbe vardı ki beni çok etkilemişti, uzun zamandan beri de düşündürüyor. Rivayet şöyle: Güya İstanbul’un Fethi’ne, bir süre ‘Cibali Baba’ isimli bir ‘meczup’ mani olmuş. İstanbul’u fethedeceği müjdelenen Sultan İkinci Mehmed, toplar döktürür, Bizans tarafına attırır ama netice alamaz. Şehir mukavemet eder. Bunun üzerine her zaman kendisine danıştığı Hocası Akşemseddin Hazretleri’ne bunun sebeb-i hikmetini sorar. Koca Akşemseddin manevi âleme dalar, dönüp bakar ve görür ki: O zaman Bizans’ın elinde bulunan ve Kostantiniye adı verilen Suriçi bölgesinde ‘Cibali Baba’ ismi verilen Müslüman ama meczup bir veli yaşıyor ve şehre atılan gülleleri elleriyle tutup “Allah’ım, gâvurcuklarıma zarar verme!” diyormuş. Şehrin fethi bundan dolayı uzuyormuş. Akşemseddin durumu padişaha aktarır. Bunun üzerine İkinci Mehmed ve Hocası, ellerini açıp “Allah’ım! Ya bizim canımızı al, ya da onun.” diye dua ederler. Arkasından fethin kendilerine müyesser olması için yalvarıp yakarırlar. Rivayete göre Cenab-ı Allah, bu samimi duayı kabul etmiş ve Cibali Baba’nın canını almış. Böylece İstanbul’un surları aşılmış, kapıları açılmış ve fetih müyesser olmuş. Asırlardır anlatılagelen bu efsaneyi şunun için naklediyorum: Bugünün de “Cibali Baba’lar”ı var. Hem de sayıları az buz değil. Yüzlerce, belki de binlerce. “Gavurcuk”larına sahip çıkan, onlara kol kanat geren nâdânlar. Üstelik tarihteki Cibali Baba gibi kerametvari hâlleri de yok. Bunların kimi ‘öykücü’dür, kimi ‘şair’. Kimi ‘ilahiyatçı’ geçinir, kimi ‘âlim’. Kimi ‘gazeteci’ olduğunu iddia eder, kimi de ‘aydın’. Velhâsıl toplumun farklı kesimlerine, değişik mesleklerine mensuplar. Az buz da olsa etkileri ve çevreleri var. Sözlerini dinleyen gafiller, kimi mahfillerde onları ‘abi’ diye sayan cahiller var. Bu ‘cibali’ler yeri gelir teröristlerin arkasında ‘dağ’ gibi dururlar. Neredeyse Mehmedçiklerimizin ihanet karargâhlarına attığı topları yakalayıp tesirsiz hâle getirmek isterler. Mescid-i Aksa’daki kandili deği...