Bayramlarda her zaman sürur ve neşe içinde olmayabiliyoruz. Gün oluyor, içiniz kan ağlasa da gelen mübarek bayramı kutluyorsunuz. Yeryüzünde İslam âleminin hâl-i pür melâli gözümüzün önünde. Arakanlı Müslümanların yaşadığı fecaat, bizi kederlendiriyor. Buna rağmen bayram hüzünlü de olsa idrak ediliyor. Rabbim yaşadığımız bu günleri, müminlere hakiki bayram eylesin.
Eskiler vefat haberlerini birbirlerine ‘elim bir ziya' şeklinde duyururmuş. Sonradan bu haber, gazete ilanlarında ‘acı bir kayıp' şekline dönüştü. Bazı vefatlar bizi bir anda şaşırtabiliyor. Rasim Özdenören büyüğümüzün Yeni Şafak'ta önceki günkü yazısını okurken alttaki notu gördüm. Ahmet Tevfik Paksu'nun vefatını okuyucularına duyuruyordu. Yalova'da kaldığı yazlıkta 28 Ağustos'ta aniden rahatsızlanan ve Hakka kavuşan Çalışma eski Bakanlarından ve merhum Necmettin Erbakan'ın yakın mesai arkadaşlarından Ahmet Tevfik Paksu, Kahramanmaraş'taki Ulu Cami'de kılınan cenaze namazının ardından toprağa verilmiş. Merhumun bereketli hayat hikâyesi uzun, kısaca bahsedelim: Ahmet Tevfik Paksu, 1926 yılında Kahramanmaraş'ta doğdu. 1966 senato seçimlerinde Kahramanmaraş'tan Cumhuriyet Senatörü seçildi. 26 Ocak 1970'te kurulan Milli Nizam Partisi'nin, eski Başbakanlardan merhum Necmettin Erbakan'ın da aralarında bulunduğu 18 kişilik kurucular kurulunda yer aldı. Paksu, partinin kapatılmasından sonra, Erbakan'ın liderliğinde kurulan Milli Selamet Partisi'nde de yer aldı. 1973 seçimlerinde memleketinden milletvekili seçildi, 31 Mart 1975 tarihinde kurulan hükümette Çalışma Bakanı oldu ve bu göreve 11 Kasım 1976 tarihine kadar devam etti. Merhum Paksu, 1983 senesinde Suudi Arabistan'ın eski kralı Faysal'ın oğlu Muhammed bin Faysal'ın tesis ettiği İslami banka zinciri Faisal Finans'ın Türkiye şubesinin kurucularındı.
Ahmet Tevfik Paksu merhumun siyaset dünyası ve iş hayatı üzerinde durmayacağım, yakın dostları bu hizmetlerini mutlaka anlatır. Ama gönlümde, ta çocukluğumdan beri köklüce yer tutan şiirlerine temas etmeden geçemem.
1970'li yıllarda Mihrab Yayınları'ndan çıkan ve Gürbüz Azak'ın kırmızı renkli güzel kapağıyla okuyuculara ulaşan Hak Yol İslâm Yazacağız isimli antolojiyi, çocukluğumuzu yaşadığımız o demlerde büyük bir heyecanla okumuştuk. Rahmetli şairimiz Abdurahim Karakoç'un aynı adlı şiiri, kitaba isim olmuştu. “Kör dünyanın göbeğine / Hak yol İslam yazacağız.” diye başlayan şiir, şöyle bitiyordu: “Herkes duyacak bilecek, / Saklanmaz gayri bu gerçek, / Yaprak yaprak, çiçek çiçek / Hak Yol İslâm yazacağız”
Geçenlerde o güldesteyi, sahaf dükkânını andıran çalışma odamda aradım ve buldum. Eserde Ali Ulvi Kurucu, Mustafa Necati Bursalı, Hilmi Doğan, Feyzi Halıcı ve Tahsin Tola gibi başka şairler de vardı. Bu şairler arasında en duygulu şiirlere imza atanlardan biri ise merhum Ahmet Tevfik Paksu idi. Eserin 48'nci sayfasında başlayan şiirleri, 94'ncü sayfaya kadar devam ediyor. Yani 270 sayfalık kitabın yaklaşık 50 sayfası Paksu'ya ayrılmış. Ama şairimiz bunu hak eden şiirlere de imza atmış. Bazı şiirlerin başlığı şöyle: “Karakış”, “Aldatılamaz”, “Sahne”, “Neredeyse Gün Doğacak”, “İmanla Şahlanış Var!”, “Kur'an Olsun Yolunuz!”, “Nice Bayram Var”, “Tevhid”, “Ayasofya”... Şairimizin şiirlerine baktığımızda hepsindeki ortak temalar, İslam'a bağlılık, dinî hassasiyet, iman neşvesi, gençliği uyarış ve geleceğe ümitle bakmaktır. Meselâ “İlahî”sinde samimi bir müminin Rabbine yakarışı var: “Mevlâm bir kez nasib etse, / Aşk ile düşsem yoluna / Ruhumu anda kabzetse, / Varsam kavuşsam eline. / Huzurunda el bağlasam, / Günahlarıma ağlasam / Tövbeyle bağrım dağlasam / Batsam şefaat seline...” Bu mısralarda ve diğer şiirlerinde tasavvufî bir eda, Yunusça gönül dili ve insana yürekten hitap görürüz. Şairimiz, şiirin son kıtasına adını da ekler ve okuruna hediye eder: “Hüda göstermesin narı, / Lütf ile görsem dîdarı / Tevfik'e refik ol bari / Tutsam, yapışsam eline...”
“Ayasofya” şiirinin ilk mısraları baştan başa gelecek adına umut doludur: “Ey ulu Fatih'imin mukaddes emaneti, / İmân ehli gençliğim sana sahip olacak.” diyen şai, “Nurluyuz!” şiirinin başında metanetli duruşunu ve kararlılığını kesin bir dille gösterir: “Allah'adır imânımız, / Son Resûl'dür imâmımız, / Kur'an bizim kitabımız / Nurluyuz, nurluyuz, imânımız var, / Bu yola baş koyduk, Peymânımız var.” Şiir o yıllarda bestelenip marş haline getirilmişti. Çocukluğumuzda büyüklerimizle birlikte yaptığımız seyahatler esnasında yolda bu marşı coşkuyla, heyecanla ve en gür sesimizle okuyorduk: “Tevhid bizim sancağımız / Ayyıldızlı bayrağımız / Şehitlik son durağımız / Nurluyuz Nurluyuz, imânımız var, / Bu yola baş koyduk, Peymânımız var.”