Malum imzacılar ve bu listeye imza atmaya cesaret edemeyen bir kısım aydınlar, yazarlar, tabipler, müzisyenler, sinemacılar, gazeteciler, akademisyenler... Hepinizle bir hasbihâlim olacak. Hakikaten zaman zaman bunu düşünüyorum. Zira siz âdeta aynı tornadan çıkmış gibisiniz. Diliniz, üslubunuz, tarzınız, tavrınız, kaprisleriniz, duyarlılıklarınız, zaaflarınız aynı. Hiç değişmiyor. Beyoğlu, Cihangir ve Nişantaşı’ndan Türkiye’ye ayar vermeye çalışıyorsunuz. Hep belirli zamanlarda ortaya çıkıyorsunuz. Şov yapıp yerinize oturuyorsunuz. Bunu millet artık iyi biliyor.
Ne zaman bu ülkeye hayırlı bir iş yapılacaksa, bu ulu yapıya bir çivi çakılacaksa, köprü, fabrika, havaalanı inşa edilecekse ortaya çıkıp bağırıyorsunuz: “İstemezük!” Geçmişte de böyleydiniz, bugün de hâliniz aynı. Bu ülkenin insanını hiç düşünmediniz, düşünmüyorsunuz. Öyle katı bir muhalefetiniz var ki, herkesin kabul ettiği hayırlı işleri bile siz hemencecik elinizin tersiyle itebiliyorsunuz. Mecbur kalıp da tepkiden çekindiğiniz için bazı şeylere ‘olur’ dediğinizde bunu kerhen yapıyorsunuz. Yenikapı’da o muhteşem mitinge katılmanız gibi, Zeytin Dalı Harekâtı’nı desteklemeniz gibi... Sanmayınız ki halk bunu görmüyor, anlamıyor. Bütün derdiniz tasanız, “Bu meseleyi desteklersek, Recep Tayyip Erdoğan kazanır.” dar bakışıdır. Memleket kazanmış mı, kaybetmiş mi umurunuzda değil. Bundan dolayı hep kaybediyorsunuz. “Yenilmişsiniz de yenilmişsiniz, yenilmişsiniz de yenilmişsiniz!” Yahu insan bir ders alır, kendisini sorgular, bir özeleştiri yapar. Niçin bu halk bana güvenmiyor, bu millet beni niçin desteklemiyor, bu insanlar niçin yanımda değil? 68 yıldır beni niçin iktidara getirmiyor?” diye sorgular değil mi? Nerde sizde o anlayış, bakış, seziş, kavrayış ve muhakeme ediş... Hep kaybediyorsunuz, bu gidişle de ömür billah kaybetmeye mahkumsunuz.
Sizlere söylüyorum imzacılar ve imza atmaya çekinenler! Mensubu olduğunuz bu toplumla nasıl oluyor da bu kadar ters düşebiliyorsunuz? Nasıl oluyor da bütün güzel hizmetleri reddedebiliyorsunuz, nasıl oluyor da yapılan icraattan istifade ediyor ama utanmadan, sıkılmadan, haya etmeden tenkit edebiliyorsunuz? Yahu, insanın bir vicdanı olur. Mesela şöyle dediğinizi hiç kimse duymadı: “Evet bu hükümeti eleştiriyoruz ama Allah var, sağlıkta, dış politikada, ulaşımda ve diğer alanlarda çok başarılılar.” Bu sözleri hiç söyleyemeyeceksiniz, bu doğru sözleri sizden hiç kimse duyamayacak. Çünkü siz vicdanınızı kiraya vermişsiniz. Zira bu millet ve değerleriyle, bu ümmet ve inancıyla kavgalısınız da ondandır bu huysuzluğunuz.
O kadar çok günahınız var ki... Bu mazlum insanlara o kadar çok zulmettiniz ki... Türkiye’deki bütün ırmaklar, nehirler, çaylar üstünüzden aksa günahınızı temizleyemez. Meselâ milletimizin sevgilisi Başvekil Adnan Menderes’i ve iki arkadaşını şehit ettiniz. Ama bugüne kadar ciddi bir özür, tövbe, mahcubiyet, pişmanlık, utangaçlık emaresi görmedik sizden. Hatta bazılarınız, utanmadan, kirli bir yüzle “Efendim ben darbelere karşıyım ama 27 Mayıs Darbesi hariç” diyebiliyor. Yahu bir aydın, darbeleri eleştirirken, cinayetlere karşı çıkarken “ama...” diyebilir mi? “iyi darbe”, “kötü darbe” ayırımı yapabilir mi?
Sizi hep millet ve devlet düşmanlarıyla birlikte gördük. Meselâ “Çukur Direnişi”nde, “17 Aralık Tuzağı”nda, “Gezi Rezaleti”nde, “15 Temmuz Darbe ve İşgal Plânı”nda teröristlerle birlikte hareket ederken görüldünüz, ifşa oldunuz. PKK, PYD, FETÖ ve DAEŞ’in karşısında bir türlü dik duramadınız. Emperyalist ülkelerin kucağından hiç inmediniz? Siz ne biçim aydınsınız yahu! Aydın insan milletinin yanında olur, işgalcilerin, teröristlerin, darbecilerin ve katillerin yanında değil!
Bazen düşünüyorum ve inanın sizin adınıza üzülüyorum. Meselâ siz hakikaten bu topraklarda mı doğdunuz? Doğduğunuzda büyükleriniz kulaklarınıza Ezan-ı Muhammed’i okudu mu? Okuduysa bu din düşmanlığınız nereden kaynaklanıyor? Peki ninnilerle, masallarla mı büyüdünüz? Peki bu gayr-ı millilik nereden çıkıyor? Askere giderken, Mehmetçik uğurlarken o güzelim türkülerimizi yürekten dinlediniz mi? Peki bugün Zeytin Dalı Harekâtı’na nasıl tavır alabiliyorsunuz? Hiç aile sohbetlerinde bulunmadınız mı, hiç Kısas-ı Enbiya’yı dinlemediniz mi, Ömer Seyfeddin’in o milli hikâyelerini okul kitaplarında olsun hiç okumadınız mı? Namık Kemal’in, Mehmed Âkif’in, Yahya Kemal’in, Necip Fazıl’ın, Orhan Şaik’in, Arif Nihat Asya’nın, Dilâver Cebeci’nin millî neşidelerini, vatan bayrak sevdasını anlatan şiirlerini hiç mi duymadınız? Bu şaheserler, bir gram olsun sizi hiç etkilemedi mi?