Türkiye’de bilhassa sene sonlarında ve özellikle kültür sanat alanında ödüller açıklanır. Bu ödüllerin duyurusu ile birlikte itirazlar başlar, münakaşalar artar, mükâfatların isabetli olup olmadığı tartışılır, hatta bazen gönüller bile kırılır. Peki doğrusu bu mudur? Ödül, sonuçta bir usta için teşekkür, genç sanatçı için de teşviktir. Ödül verilmeyince sanat eseri üretilmeyecek mi? Yazar kalemini bırakacak, ressam fırçasını atacak, neyzen ney’ini duvara kaldıracak mı? Elbette hayır! Ödül bir kişiye veya kuruma verilmişse teşekkür edilir. Yok verilmemişse buna da ‘eyvallah’ denir, rıza gösterilir. Şayet bir sanatçı ödülleri sıkı sıkıya takip ediyorsa, hatta ödüllerin peşinde koşuyorsa bilin ki onda bir zafiyet vardır. Yıllar önce bazı müesseselerden ödüller aldım, sonra bazı kurumlarda bulundum, bu sefer de diğer arkadaşlarla birlikte biz ödüller dağıttık. Kızanlar, darılanlar oldu bize. Normaldir. Bir yılda 400 roman yayımlanıyorsa ve siz bütün bunlardan sadece birini seçecekseniz hakikaten işiniz kolay değil demektir. Her türlü öfkeli sesi bastırmanız gerek. Türkiye’de geçmiş yıllardan itibaren ödüller dağıtılır. Mazide bu müessese, solun tekelindeydi. Şükürler olsun ki şimdi daha bir hakkaniyet üzere veriliyor mükâfatlar. Son yıllarda verilen Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Ödülleri, bu faaliyete bir hareketlilik kazandırdı. Ama ondan önce bu işin çilesini Türkiye Yazarlar Birliği ve hemen ardından ESKADER çekti. Star refikimizin “Necip Fazıl Ödülleri” ise bilhassa Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın iştirakiyle manalı, kaliteli ve coşkulu geçiyor. Yazar en büyük ödülünü okuyucudan alır, musıkişinaslar dinleyicilerden. Sinema ve tiyatro sanatkârları ise seyircilerin alkışlarıyla ayakta durur. Bir teşekkür olarak algılandığında ödül iyidir, ama bir üstünlük ve ayırımcılık sayıldığında amacına hizmet etmez. Ödül, sanatçıya sorumluluk yükler aslında. Toplumun teveccühü onu daha fazla çalışmaya, daha iyi üretim yapmaya iter. En büyük ayı...