Televizyon ekranındakileri hayretle dinliyorum. Koca koca adamlar aynı lafları tekrarlıyorlar. Fasit bir dairede dolanıp duruyorlar. Tartışmıyorlar aslında, bayağı ciddi ciddi kavga ediyorlar. Başka kanala geçiyorum. Altyazı, Arakan’da 1000 Müslüman mültecinin daha göç hazırlığı içinde olduğunu gösteriyor. Sal’a benzeyen tekneye kalabalık bir grup can havliyle biniyor, sonra sahile çıkıyorlar. Yerler çamur, ayakları şerha şerha yarılmış... Yüzler soluk, gözlerinde korku ve keder, bir deri bir kemik kalmışlar. Keşke merhamet yağsa üstlerine...
Bir başka tartışma programı... Bazı partilerin ileri gelenleri, hukukçular, gazeteciler, aydınlar birbirlerini dinlemeden, yek diğerinin sözünü keserek güya bir konuyu açığa kavuşturuyorlar. Ne dedikleri anlaşılmıyor, sesleri çok yüksek çıkıyor, kumanda aletinin sesini kısıyorum. Canım sıkılıyor, başka kanala bakıyorum. Halep’te ağır bombardıman! Yine masum insanlar katlediliyor umarsızca. Yaşlılar, kadınlar, çocuklar acıyı yaşıyor, ölümü görüyorlar. Dünya lâl kesilmiş, sus pus olmuş. Gayretullaha dokunmadan inayet yetişse onlara...
Çok seyredilen bir televizyonun ekranında gözüm. Sadra şifa bir kaç kelâm duyabilecek miyim diye bekliyorum. Dört konuşmacı var. Habire karşılıklı salvo yapıyorlar. Kim daha fazla sesini yükseltirse sanki o haklı çıkacakmış anlayışı hakim. Fikir yok, ruh yok, sadece bağırışlar duyuluyor. Başka tuş, farklı kanal! Bu sefer Yemen’i gösteriyor ekran, oradaki fecaati! Salgın hastalıkları, çocuk ölümlerini. Savaş korkusu sarmış dört bir yanı. Yüzler korku içinde... Bir rahmet ulaşsa diye dua ediyorum o mazlumlara...
Darbeleri münakaşa ediyor bu sefer ‘nöbetçi konuşmacı’lar. Neredeyse mutabık kalacaklar ama apaydın geçinen biri, bir darbeyi meşru görüyor. “Öbürleri darbe ama 27 Mayıs değil!” Yani Başvekil Adnan Menderes’in alçakça katledilmesini, iki bakanıyla birlikte şehit edilmesini normal görüyor. Kederleniyorum. Efkârımdan kapatıyorum ekranı, böyle biri dinlenmez diyorum kendi kendime. Farklı bir kanala yönelirken Suriyeli kardeşlerimizin çektikleri acılara tanık oluyorum bu sefer. Yine deniz yoluyla göç ve fecaat... Ege’de boğuluyorlar, kahroluyorum. Rabbimden çare diliyorum bu kardeşlerimize!
Yine dizilmişler sağlı sollu. Sakalını koyvermiş biri dengesizce konuşuyor. “Kontrollü darbe” herzesini yumurtluyor. Sözümona hükümete çatacak, sinsi FETÖ’cü darbecileri bir şekilde savunacak. Neredeyse o hainleri temize çıkaracak. 249 mübarek şehidimizin hayali gözümün önünden geçiyor. O gece semalarda dolaşan kara uçaklar, yollardaki katil tanklar canlanıyor bir anda. Adama dayanamıyor, başka kanala geçiyorum. Kerkük’teki kardeşlerimizin haklı telaşını ve şair ruhlu Türkmenlerin endişesini görüyorum bu sefer, dertim artıyor. Allah’ım, onlara bol bol muavenet diyorum...
Yine bir konu. Bu sefer Orta Doğu’yu, İslam dünyasını her zaman kan gölüne çeviren ABD’nin Türkiye ile münasebetleri konuşuluyor. Adam utanmadan, arlanmadan, çekinmeden, hayasızca, kanlı ve emperyalist ülkeyi savunuyor. Kendi devletini, devlet adamlarını çirkin ifadelerle suçluyor. En iyisi susturmak ama nasıl... Düğmeyi çeviriyorum, öbür kanalda deprem haberi veriliyor. Irak ve İran’da, iki İslam devletinde büyük bir zelzele var. Yıkımlar, ölümler, yaralanmalar sözkonusu... Üzülüyorum, dua ediyorum. Allah’ım o kardeşlerimize şefkat ve merhamet diyorum.