Son yıllarda tarihimize kadirşinaslık, vefa gösteriyoruz. Bu hayırlı rüzgâr güçlü şekilde esiyor. Doğrusu da zaten budur. Bir millet tarihiyle ayakta durur, ecdad sevgisiyle bilenir, mazisinden aldığı kuvvetle çevresindeki ateş çemberinden rahatlıkla kurtulur. TRT’de başlayan ve devam eden dört dörtlük diziler vardır: Diriliş Ertuğrul, Payitaht Abdülhamid, Mehmetçik Kut’ül Amare ve yeni başlayan Aliya dizisi... Ellerine sağlık, mükemmel eserler! Yakın ve uzak tarihimizi çok iyi bilmek zorundayız. TRT bu hizmetini milletinden takdir, alkış ve dua alarak devam ettiriyor. 1980’lerde de benzer bir hizmeti üstlenmişti: Tarık Buğra ve Yücel Çakmaklı’nın tarih dizileri, Osmancık, Küçük Ağa ve Dördüncü Murat dizileri unutulabilir mi? Diğer televizyonlarımızın da TRT’yi örnek alması umulur. Peki tarihin sadece ekrandan yansıtılması yeterli mi? Hayır, bunun elbette bir altyapısı, neşriyat boyutu vardır. Romanlarıyla aziz milletimize ecdadı sevdiren, tarihî hakikatleri öğreten büyük yazarlara sahibiz. Dört büyük ismi hemen anmalıyım. Rahmetli Tarık Buğra, merhum Mustafa Necati Sepetçioğlu, kendilerine sağlıklı, bereketli ömür dilediğim Mehmed Niyazi ve Yavuz Bahadıroğlu. Hamdolsun ki, dört büyüğümle de muarefem oldu, Yavuz Bahadıroğlu ile tanışıklığım ise uzun zamana dayanır, 1978 yılına dek uzanır. Yani bu kalbî ve hasbi aşinalık, tam 40 senedir devam ediyor. Yavuz Bahadıroğlu yarım asırdır bu milletin çocuklarına iyilikleri, güzellikleri, doğruları, vefayı, erdemi, kadirşinaslığı, sadakati, dürüstlüğü anlatıyor. Kalemi, yarım yüzyıldır hak için, hakikat için, memleket için, vatan için, ezan için, bayrak için yazıyor. Eğer bugün memleket çocuklarının kalbi, geçmişteki aldatmacalara, kandırmacalara, tuzaklara ve ihanetlere karşı hâlâ ecdad sevgisiyle atıyorsa bunda Yavuz Bahadıroğlu, şüphe...