Hüseyin Movit bütün unvanların üstünde bir mevkie sahiptir ve Türkçenin Türkiye’deki hakiki koruyucusudur. Onun bir ‘alaylı’ olarak dilimize sahip çıkması sadece bir aydın sorumluluğu değil, aynı zamanda kesin bir adanmışlıktır. Evet Hüseyin Movit, ömrünü, beynini ve yüreğini güzel Türkçemize hasretmiştir. Bunu gönülden yapmaktadır. İki üç yazarla birlikte bu konuya dikkat çekenlerin başında ve üstünde o vardır. Yazılarıyla, telefonlarıyla, ikazlarıyla, makaleleriyle, röportajlarıyla ve eserleriyle bizim ana sütü gibi ak olan beyaz Türkçemizi uzun yıllardan beri savunan, koruyan ve geleceğe sağlam bir şekilde teslim etmek için çırpınan bir ‘adanmış adam’ var karşımızda...
Şüphesiz dilimize musallat olanlar, Türkçemizi bozanlar toplumun muhtelif kesimlerinde ve sosyal hayatın farklı alanlarındadırlar. Ancak en yıkıcı ve tahrip gücü yüksek olan kesim, ne yazık ki bazı sorumsuz basın mensuplarıdır. Bundan dolayı Hüseyin Movit, oklarını medyaya doğru çevirmiş ve haklı tenkitlerini bu sektörü işgal edenlere karşı yapmıştır. Kimisi bu ikazları dinleyip dilini düzeltmiş. Kimisi duymazlıktan gelmiş, yine bildiğini okumuş. Kimisi de saldırgan bir üslup ile dilcimize karşı tavır almıştır. Fakat bilmiyorlar ki, Hüseyin Movit gürültüye pabuç bırakacak cinsten bir kişi değil, aksine ecdadının yedi düvelle muharebe ettiği gibi o da yedi kesimle çekinmeden, pervasız bir şekilde cansiperane ve kahramanca mücadele etmiştir ve etmektedir.
Hâlbuki onun yüreği yufkadır, kimseye de şahsi olarak kızmamış, kin bağlamamıştır. Hırçın bir tabiatı, öfkeli bir yapısı, asabi bir mizacı da yoktur. Aksine halim selim bir insandır. Ancak sözkonusu dil olunca, Türkçeye zarar verildiğini hissedince bir anda değişir. Önce diliyle ikazını yapar, olmadı bu sefer kalemiyle müdahale eder, doğrusunu söyler. Haksız olduğunda bunu rahatlıkla kabul edebilecek sağlam bir karaktere sahiptir. O tam bir İstanbul Beyefendisidir. Zaten derdi tasası da İstanbul Türkçesidir. Kılına halel gelmesin diyedir bütün endişesi. Bunun için gelirinin büyük kısmını bu yolda harcamıştır ama pişman değildir. “Helâl hoş olsun, yeter ki Türkçemize bir nebze faydamız olsun.” der. Bu kadar da mütevazıdır ve yüksek bir ruh zenginliğine sahiptir.
Bugüne kadar kendisiyle pek çok sohbetimiz ve yazışmamız oldu. Hepsinden ben kârlı çıkmışımdır. Zira bilmediklerimi öğrenmişimdir. Arada bir bazı kelimeleri soruverir, bilirim ki tereddüt etmiştir ama bir bakıma beni de sınamaktadır. Sıkıca araştırır, sözlükleri karıştırır, bildiğimi, öğrendiğimi arz ederim. Teşekkür eder.
Dilimize, güzel Türkçemize ömrünü, mesaisini ve âdeta bütün vaktini ve nakdini hasreden bu gönül ehli büyüğümüz acaba lâyık olduğu ölçüde tanınıyor mu, kendisinden kültür çevreleri istifade ediyor mu? Hiç sanmıyorum. Zira kendisi de zaten bu konuda müstağnidir. Konuşamadığımız Türkçe Ve... , Suçlular Aramızla ile Türkçeyi Doğru Konuşalım yayımlanmış üç eseri. Üçü de dilimizin daha iyi, anlaşılır biçimde konuşulup yazılabilmesi amacıyla hazırlanmış titiz eserler. Ama bu kitaplar dil ve edebiyat çevreleri tarafından tanınıyor mu, biliniyor mu, okunuyor mu? Hiç sanmıyorum.
Toplum olarak da, eğitimciler olarak da ‘dil yâre’sinden hep şikâyet ederiz. Hatta bazen idarecilerimiz bile bu konudaki ıstıraplarını dile getirir. Meselemiz Türkçe. Ama bakıyorsunuz ihtişam ve zarafetin en güzel dili olan Türkçemizi gençlerimiz hakkıyla konuşamıyor ve yazamıyor. Peki burada suç gençlerde mi? Asla ve kat’a. Kabahat, onları iyi yetiştiremeyen biz büyüklerde. Meselâ Hüseyin Movit gibi kıymetli bir Türkçe uzmanı, her hafta vakıf ve derneklerde, üniversitelerde bu konuda dersler yapmalı, seminerler vermelidir. Dilde en çok yapılan hatalara dikkat çekmelidir. O zaman gençlerimiz meramlarını daha iyi bir şekilde ifade edebilir, kaleme aldıkları metinler daha düzgün ve okunabilir hâlde olur.