Kapalı kapılar ardında her türlü görüşme ve iş birliği yapılıyor. Etkinlikler düzenleniyor. Aynı mesajlar farklı üslup ve cümlelerle dile getiriliyor. Demokrasi savunuluyorlarmış gibi yapılarak “ilişki” partilerin tabanı için yumuşatılarak kabul ettirilmeye çalışılıyor. Ne kadar kabul edilemez olursa olsun “Ortaklar/Dostlar” birbirlerini üzmemek için elinden gelenin fazlasını yapıyor.
Gelgelelim, iş kamuoyunun önüne gelince değişiyor.
Kılıçdaroğlu; “İttifak içinde değiliz. Bir ittifakımız var, ittifakı oluşturan partiler Demokrat Parti, Saadet Partisi, İyi Parti, biz. HDP bu ittifakın içinde yok, olsa söylerdim” diyor. Ama aynı konuşmada HDP’yi savunmadan da edemiyor ve şöyle devam ediyor; “HDP’yi düşmanlaştırıyorlar. HDP bir siyasi parti. Meclis’te grubu var.”
Kılıçdaroğlu ve CHP’li yöneticiler, başta her hafta yapılan grup toplantıları olmak üzere neredeyse her konuşmalarında HDP’yi haklı göstermeye, onlar adına sözcü gibi davranmaya çalışırken, kamuoyuna “biz zinhar HDP ile ilişki içinde değiliz” tarzı açıklamalar yapmaya devam ediyorlar.
İYİ Parti yöneticileri de farklı değil. HDP neredeyse hiç ağza alınmıyor. HDP’nin PKK ve bileşenleriyle ilişkileri görmezden geliniyor. Türkiye’nin önemli bir terör sorunu yokmuş gibi davranılıyor. HDP ve PKK ile ilgili soru sorulduğunda hemen “Çözüm Süreci” üzerinden değerlendirme süreci devreye sokuluyor.