Ne olmazdı demek daha doğru.
16 Temmuz sabahı, bambaşka bir dünyaya, bambaşka bir Türkiye'ye
uyanırdık.
Uyanmak sözün gelişi.
O gece kim uyudu ki.
Öyle bir uyanmak ki, uyumaksızın… Bir bakmışız, ülkenin yönetim
kadrosunda kim varsa hepsi tutuklanmış.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir kasa dolusu külçe altınla yurt dışına
kaçmaya çalışırken yakalanmış.
Başbakan ve bakanlar için bir sürü düzmece suçlama…
Televizyonlar bangır bangır dosyalar açıklıyor…
Gazeteler sayfalar dolusu belge yayınlıyor…
Gören gözler hayret içinde; “Vay canına…”
*
Hapishaneler dar geliyor.
Stadyumlar, kapalı spor salonları 'hizmete' açılmış.
İdam sehpaları kurulmuş.
Bir kısmı sorgusuz yargısız vurulmuş.
Kaçarken vurulduğu, karşı koyduğu için öldürüldüğü yönünde
açıklamalara kimsenin itiraz edecek hali yok.
Darbeyi desteklemeyen gazeteler, televizyonlar, radyolar
kapatılmış.
Sınır kenarında eli tetikte bekleyen yabancı teröristler ülkeye
saldırmış.
Dost bildiğimiz ülkeler, gemiler ve uçaklar dolusu askerle
gelmişler.
Bahaneleri de son derece geçerli.
Haritalar değişmiş, işgalci her ülke nereyi beğendiyse oraya
çöreklenmiş.
*
Geriye kalan kısmı yönetmek için bir cumhurbaşkanı belirlenmiş, bir
de başbakan…