Artık bu kadar da olmaz dediğimiz ne varsa karşımıza çıktı. Üstelik her adımda daha ileri giderek, daha edepsizleşerek.
En sonunda gördük ki Kur'an-ı Kerim'in tefsirini de tahrif etmişler.
Diyanet'in yayınladığı Elmalılı Hamdi Yazır'ın Kur'an mealindeki “Bilenlere sorun” ifadesi, Zaman'ın verdiği nüshada “Tevrat ve İncil âlimlerine sorun” şekline dönüşmüş...
Bu tahrifatın ortaya çıkması için niye bugüne kadar beklendi, o da ayrı konu.
Çok önceden görülmesi gerekiyordu.
Demek hiç kimse onların kitaplarına bakma gereği duymamış.
15 Temmuz'da darbe teşebbüsü olmasa, belki hâlâ bilinmeyecekti.
*
Daha önce kelime-i tevhîd konusunda indirime gitmişlerdi.
Yarısını söylemek yeter diyorlardı.
“Lâilâhe illallah Muhammedun Rasûlüllah” (Allah'tan başka ilâh yoktur Muhammed Onun Rasûlüdür) yerine, ilk kısmı ile yetinebileceğini savunuyorlardı.
“Lâilâhe illallah” diyenlerin Cennet'e kavuşacağını duymuştuk onlardan.
Hâlbuki cümle âlemin bildiği, Müslüman olmanın şartı Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) risaletini kabul etmektir.
“Tek Tanrılı Din” olarak bilinen dinlerin kelime-i tevhidin ilk kısmıyla bir problemi yok, ikinci kısımda patırtı başlıyor onlara göre.
*
Ezan konusunda da bir tasarrufları olduğunu biliyoruz.
Avrupa'nın bazı yerlerinde ezanı noksan okudular.
“Eşhedû en lâ ilâhe illallah” dedikten sonra “Eşhedû enne Muhammeden resulullah” kısmını söylemeden devam etmek, hangi akla hizmettir?
*
Bir vakitler de Cuma hutbelerinde okunan Al-İmran suresinin 19. Ayetiyle ilgili itirazlar gelmişti.