28 Ocak 1920'de Mebusan Meclisi'nde gizli bir oturum
yapılır. Osmanlı Mebusan Meclisi'nin son toplantısıdır.
Oturumda alınan kararlardan birinin adı “Misak-ı Millî”.
Bugünkü anlamıyla, “Millî Yemin”.
Üç hafta sonraki oturumda ise Edirne Mebusu Şeref Bey'in
önergesiyle, o kararlar bütün dünyaya ilan edilir.
Açıklanan bildiri, I. Dünya Savaşı'nı sona erdirecek olan barış
antlaşmasında Türkiye'nin kabul edebileceği asgarî barış şartlarını
içerir.
*
Mustafa Kemal Paşa, ilk defa 1 Mayıs 1920'deki Meclis konuşmasında
ve son defa 30 Ocak 1923 tarihli açıklamasında olmak üzere, çeşitli
beyanlarında Musul vilayetini dâhil ederek Misak-ı Millî
sınırlarını bakın nasıl tanımlıyor…
“Bu hudut İskenderun körfezinin güneyinden, Antakya'dan, Halep ile
Katma istasyonu arasında Carablus köprüsünün güneyinde Fırat
nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor'a iner, oradan doğuya uzatılarak
Musul, Kerkük ve Süleymaniye'yi içine alır.”
*
Alır…
Yahut alırdı.
Kâğıt üstünde böyleydi fakat sıra uygulamaya gelince, tam anlamıyla
gerçekleşmedi.
Haritayı çizmek için kalemi eline alanlar, çizgiyi yukarıdan
çekti.
Hatay bile çok sonra sınır içine dâhil edilebildi.
Aynı durum, Trakya'daki sınırlar için de geçerli.
Misak-ı Millî'ye göre oradaki topraklarımız çok daha geniş.
*
Asgarî dediğimiz, en az buna razı olabiliriz dediğimiz sınırları
bile elimizde tutamadık, gerisine düştük.
Eğer yeminimize uysaydık, daha doğrusu uyabilseydik, Kerkük, Musul
ve Süleymaniye kadar, bugün Suriye'nin kuzey kısmında yaşayanlar
vatandaşımız olacaktı.
Urfa gibi, Antep gibi.
Ki biri Şanlı, biri Gazi.
*
Esasen Halep, Urfa'dan daha az şanlı ve Antep'ten daha az gazi
değil.
Çanakkale'de şehit veren vilayetlerden birisi de orası.
Çarşısıyla, camileriyle, bütün eserleri ve insanıyla bizim.
*
Çizgiyi çekenler daha insafsız davranıp kalemi biraz yukarıda
tutsalardı, Urfa ile Antep de dışarıda kalacaktı.
Maraş'ı bile aşağıda bırakabilirlerdi.
Ki bilirsiniz, nasıl kahramandır.
*
İki tane ecnebinin çizdiği çizgiyi, bugün çok fazla ciddiye alanlar
var.
Hallerine bakıp, acı duyuyorum.
Onların arasında, Şanlıurfalı, Gaziantepli, Kahramanmaraşlı olanlar
bile var.
İnanılır gibi değil.
Hatta Gümülcineli, İskeçeli, Dedeağaçlı, Kırcaalili, Şumnulu,
Varnalı olanlar, Kosovalı olanlar bile…
*
Şimdi türkü vaktidir.Ocak 1920'de Mebusan Meclisi'nde gizli bir
oturum yapılır. Osmanlı Mebusan Meclisi'nin son toplantısıdır.
Oturumda alınan kararlardan birinin adı “Misak-ı Millî”.
Bugünkü anlamıyla, “Millî Yemin”.
Üç hafta sonraki oturumda ise Edirne Mebusu Şeref Bey'in
önergesiyle, o kararlar bütün dünyaya ilan edilir.
Açıklanan bildiri, I. Dünya Savaşı'nı sona erdirecek olan barış
antlaşmasında Türkiye'nin kabul edebileceği asgarî barış şartlarını
içerir.
*
Mustafa Kemal Paşa, ilk defa 1 Mayıs 1920'deki Meclis konuşmasında
ve son defa 30 Ocak 1923 tarihli açıklamasında olmak üzere, çeşitli
beyanlarında Musul vilayetini dâhil ederek Misak-ı Millî
sınırlarını bakın nasıl tanımlıyor…
“Bu hudut İskenderun körfezinin güneyinden, Antakya'dan, Halep ile
Katma istasyonu arasında Carablus köprüsünün güneyinde Fırat
nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor'a iner, oradan doğuya uzatılarak
Musul, Kerkük ve Süleymaniye'yi içine alır.”
*
Alır…
Yahut alırdı.
Kâğıt üstünde böyleydi fakat sıra uygulamaya gelince, tam anlamıyla
gerçekleşmedi.
Haritayı çizmek için kalemi eline alanlar, çizgiyi yukarıdan
çekti.
Hatay bile çok sonra sınır içine dâhil edilebildi.
Aynı durum, Trakya'daki sınırlar için de geçerli.
Misak-ı Millî'ye göre oradaki topraklarımız çok daha geniş.
*
Asgarî dediğimiz, en az buna razı olabiliriz dediğimiz sınırları
bile elimizde tutamadık, gerisine düştük.
Eğer yeminimize uysaydık, daha doğrusu uyabilseydik, Kerkük, Musul
ve Süleymaniye kadar, bugün Suriye'nin kuzey kısmında yaşayanlar
vatandaşımız olacaktı.
Urfa gibi, Antep gibi.
Ki biri Şanlı, biri Gazi.
*
Esasen Halep, Urfa'dan daha az şanlı ve Antep'ten daha az gazi
değil.
Çanakkale'de şehit veren vilayetlerden birisi de orası.
Çarşısıyla, camileriyle, bütün eserleri ve insanıyla bizim.
*
Çizgiyi çekenler daha insafsız davranıp kalemi biraz yukarıda
tutsalardı, Urfa ile Antep de dışarıda kalacaktı.
Maraş'ı bile aşağıda bırakabilirlerdi.
Ki bilirsiniz, nasıl kahramandır.
*
İki tane ecnebinin çizdiği çizgiyi, bugün çok fazla ciddiye alanlar
var.
Hallerine bakıp, acı duyuyorum.
Onların arasında, Şanlıurfalı, Gaziantepli, Kahramanmaraşlı olanlar
bile var.
İnanılır gibi değil.
Hatta Gümülcineli, İskeçeli, Dedeağaçlı, Kırcaalili, Şumnulu,
Varnalı olanlar, Kosovalı olanlar bile…
*
Şimdi türkü vaktidir.