Kar yağarken romantizm zirveye çıkar, seyrine doyum olmaz.
“Şu kar tanelerinin hiçbiri diğerine değmiyor hacı, biliyorsun değil mi?”
“Tabii… Değseydi, yukarıdan bir sürü kardan adam düşerdi tepemize.”
Yollar kardan kapanınca, romantizmin izine rastlanmaz. Ro’su bile bulunmaz.
Şayet Boğaz kıyısında bir balıkçı lokantasında, kalkanın pişmesini beklerken, yanan sobaya ellerini uzatıp ısınmıyorsan.
İngiltere Büyükelçisi ile balıkçıda buluşan Ekrem Bey, asıl görevini ihmal edince, cümbür cemaat tepki gösterdik. Savunanlar, savunduklarına pişman düştü.
Fakat Sayın Başkan, “o görüşmenin karla mücadele kadar önemli olduğunu” söyledi. Daha bile fazla mıydı yoksa?
İkna olmadık tabii.
Vaziyeti kurtarmaya çalıştığını düşündük.
Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilme ihtimalinin kaybolduğuna karar verdik. (Kim oluyorsak!)
“Adaylığı tehlikeye girdi, şansı bitti, bu hareketi ve yaptığı açıklamayla kendi ayağına kurşun sıktı” dedik.
Kemal Bey’in şansının yükseldiğine hükmettik.
Meğer öyle değilmiş.
Kazın ayağı başkaymış.
İngiltere Büyükelçisi ile karlı bir günde görüşmesini tam olarak anlamaya çalışırken, pat diye arkasından ABD Büyükelçisi ile buluştu.
Bu defa balıkçıda değil, kendi makamında.
İkinci buluşma karsız bir gündeydi.
Tebessüm, mutluluk algoritmasına bakınca, bilmediğimiz çok şey olduğunu hissettik.
Karşılama ve uğurlama sırasındaki görüntüler yeterliydi.
Gülücük, gülücük… ve uçuşan kalpler…
Sözcüsü Murat Bey hâlâ Alpler’deyse keyfine baksın. Burada işler yolunda.
Belli ki İngiliz ve Amerikan Büyükelçileri de Ekrem Bey’in yüzünde Rabbiyesir
Yoksa bu kadar acele, bu kadar sıcak… Anlatabiliyor muyum? Hem apar, hem topar…
Hani neredeyse ABD Büyükelçisi “Güven Mektubu”nu Sayın Başkan deyip Ekrem Bey’e verecek gibiydi. Öyle bir görüntü sergiledi.
“O da başkan, bu da başkan…” ne de olsa.
İngiltere ve ABD’den sonra gerisi gelmeli.