Şehit haberleri yine yürek yakıyor.
Anaların gözü yaşlı, babaların yumrukları sıkılı.
Hariçten konuşmak kolay.
Ateşin nereyi yaktığını cümle âlem bilir: Düştüğü yeri.
Peki biz, hiç tanımadığımız o gencecik asker ve polislerin cenaze
törenlerinde metin olabiliyor muyuz?
Kardeşimizi kaybetmiş gibi hissetmiyor muyuz?
Evladımızı kaybetmiş gibi üzülmüyor muyuz?
*
Gibi…
Aslından farklı elbette.
Benzerliği anlatır.
Ateş, kendi ocağımıza düşmese de derinden etkilendiğimiz
aşikâr.
Şehitlerimizin törenlerini seyrederken bile gözlerimiz doluyor.
Boğazımız düğümleniyor.
*
Bütün bunların son bulması için gösterilen gayretlerin bir anda
boşa çıkması ne acı.
“Artık analar ağlamasın” sözünü başka yerlere
çeken, anlamayan, dahası yanlış bulanlarla aynı havayı solumak
durumundayız.
Terör örgütü yol kesip araçları durduruyor, “Barış sürecini
kimin bozduğunu” anlatıyormuş.
Durdurulan araçtaki yolcular arasında, teröristlerin sözlerine
karşı çıkan olabilir mi dersiniz?
Tam tersini savunmaya kalkışan?
Anlamayanların kafasına silah dayayıp tetiği çekerlerse?
Anlamamak bile tehlikeliyken, itiraz ne kelime!