Dijital çıktı, mertlik bozuldu. Ne çok fotoğraf çekiyoruz. Film
masrafı olmayınca, hele cep telefonlarıyla da çekmek mümkün olunca,
herkes binlerce fotoğraf çekiyor. Sonra çoğu bir daha onlara
bakmıyor bile… Yenilerine yer açmak için eskilerin toptan
silindiğini bile gördük bazılarında.
Ustaların yaptığı ise, çok daha başka. Bütün fotoğrafları
biriktirmek, taramak, elemek ve arşivlemek, her babayiğidin harcı
değil.
“Abi, adamın elindeki fotoğraf makinelerine baksana! O makine bende
olacak ki gör bak ne fotoğraflar çekerim…”
Büyük fotoğrafçılar kıskanılır. Gıpta ile eleştiri, bir kapta
karıştırıldıktan sonra marifetleri, elindeki makinenin kalitesine
bağlanır. İşin aslı öyle değil.
Ara Güler der ki, eğer iyi fotoğrafı iyi makine çekiyor olsaydı,
daktiloların da en iyi romanları yazması gerekirdi. En net izah
budur.
Yirmi tane usta fotoğrafçıyı bir araya getirin; aynı manzara veya
obje karşısında aynı fotoğraflar ortaya çıkmaz. Her biri farklı
sonuçlar elde eder. Çünkü herkes farklı görür. Fotoğraf, bir bakıma
zaviye demektir. En iyisini yakalamak da tecrübe ister elbette. İyi
fotoğrafçı, ne çekeceğini bilen kişidir.
*
Kıymetli arkadaşım Mustafa Cambaz, Türkiye'deki Ulu Camiler ile
ilgili bir çalışmayı tamamladı ve bir kitap halinde dev bir eser
ortaya çıkardı.
T.C. Başbakanlık, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı tarafından
yayınlanan kitapta, yakından şahit olduğum çok büyük bir emek var.
118 tane Ulu Cami, bu albümde bir araya getirildi. Daha önce Ulu
Camiler ile ilgili hazırlanan çalışmalar bu kadar geniş kapsamda
değildi.
Yaklaşık on beş seneden bu yana Ulu Camiler üzerine çalışan Mustafa
Cambaz, on binlerce fotoğraf çekti.
600 sayfaya yaklaşan eserin de yabancı dillere çevrilerek
basılmasında fayda olduğunu belirteyim.