Birden başım ağırlaştı. Gövdemin üstünde kocaman bir şey hâline dönüştüğünü hissettim. Oturduğum yerden kalkıp kanepeye zor attım kendimi. Yastık çabucak ısındı. Ters çevirdim. Akşam akşam nedir bu sıcak!
Başımın ağırlaşması, okuduğum kitap yüzünden. Bütün kahramanlar dertli. Hepsinde ağır keder, üzüntü. Baştan sona kaç kişi varsa, kahramanların ne kadar yakını, ne kadar tanıdığı varsa, yolda yürürken karşılaştıkları dâhil, hepsi bezgin, yılgın, acılı.
İçlerinden hiç mi neşeli biri çıkmaz? Bir tanesi biraz olsun mutlu olamaz mı? Birazcık eğlence çok mu gelir? Hep değil, devamlı değil, bir süreliğine birinin içinde hafif bir bahar rüzgârı essin. Umut beslesin de bir konuda, ona tutunsun. Sevdiğine sarılır gibi sarılsın umuduna. Yarın desin, gelecekte desin, şöyle bir hayırlı gelişme bekliyorum desin birine. Yahut demesin de içinden geçirsin sadece.
Hayır. Sanki bütün dünya hasta. Bütün dünya acılı. İnsanların hepsi aynı; içlerinde büyüyen bir ateş taşıyor. Bir yokluk, bir yoksunluk… Hele yoksulluk, en bol olanı. Yiyecek lokma bulmak mesele.
Bahtiyarlık, unutulmuş ve asla hatırlanmayan bir şey.
Aşk bile iki ucu keskin bıçak.