Hüznü arkadaş edindik kendimize…
Hüzündür beni ben yapan, hüzündür seni sen yapan, hüzündür hayatı hüzünlenmeye değer kılan. Hüzündür sonbahar, kaybolur o gelince bahar.
Bir sonbahar yaprağı değince yere, kopunca dalından; bu bir bebeğin dünyaya geldiği ilk an gibidir.
Sonbahar hüzünlendirmez, hüzün sonbaharda yaşanır. Hüzünle sonbahar birbirine âşıktır.
Aşk ise insanı çoğu zaman zıtlaştırır. Tıpkı sonbaharın güzelliğinde sevinmemiz gerekirken hüzünlenmemiz gibi.
Sadece sonbahar hüzünlendirmez insanı yaşadığı yaşadıkları yaşanmışlıkları…
Sonbahara özgü sanılsa da hüzün, hiç beklemediğin bir mevsimde yüreğine tarifsiz duygular düşebilir.
Sonbaharda dökülen bir yaprak gibi ulaşır yere ümitlerim.
Bir sonbahar akşamında yazdım olmayışları. Bir sonbahar akşamında boynum tahta bir giyotindeyken haykırarak şiirler okudum.
Ve hangi kapıya çıksam, kaçtıklarım dizildi önüme bir bir.
Ve bu mevsimde gönlümü garip bir kaderin bürüdüğünü, ruhumun sonsuz bir melankolide boğulduğunu hissediyordum.
Lakin bu mevsimde sen yoktun, sensizlik vardı. Sensizliğin verdiği sessizliğe adamıştım kendimi.
Hüzündür insanı ârif yapan, bir sonbahar sabahında.
*
Bu satırlar, bir kalemden çıkmış gibi görünse de, her cümlesi farklı kişilerce yazıldı.