“Ne güzel Türkçe konuşuyorsun. Nerede öğrendin?” Yeryüzünde Mustafa Cambaz’ı bu soru kadar sinirlendiren başka bir soru bulunmaz.
Elinde Yunanistan pasaportu olduğu için, yabancı sanıyorlardı. Gariptir, böyle soranlar cahil insanlar değil, üniversitede okuyan sınıf arkadaşlarıydı.
Annesinden babasından öğrendiğini, Yunanca bilmediğini, Batı Trakyalı olduğunu, Gümülcine’nin bir köyünde doğduğunu defalarca anlattı, anlattı…
Evlad-ı Fatihan olduğunu bilmeyenler… Trakya’nın batı yakasını, tıpkı Halep gibi, Kerkük gibi misak-ı millî sınırları içinde olmasına rağmen elimizde tutamadığımızı bilmeyenler, ancak ayrıntılı şekilde anlatıldıktan sonra “Haa…” diyorlardı, “Demek öyle.”
Sınırları çizenler, sadece harita değil, kafalarımıza da sınırlar çekmişlerdi.
Mustafa’nın doğduğu toprakların, İstanbul’un fethinden önce alındığını unutturmuşlardı.