Kış boyunca “Baharı bekleyin… Bahar gelecek, görün bakın neler
olacak” diye bahara güzellemeler yaptılar.
Arap Baharı gibi, gönüllerinde büyüttükleri bir Türk Baharı
beklentisini fokurdattılar.
En çok özendikleri Mısır modeliydi.
Karlı, yağmurlu ve soğuk bir kış böyle geçti.
*
Bahar geldi.
Çiçekler açtı, böcekler uçtu.
Beklenen bahar bu muydu?
Buysa, her sene geliyor.
Fark ne?
15 Temmuz'daki başarısız darbe teşebbüsünün rövanşıydı kast
edilen.
“Daha güçlü geleceğiz. Bu defa yarıda bırakmak yok. Sokağa çıkan
silahsız insanlar karşısında yenilmeyeceğiz ve istediğimizi
alacağız…”
Kulaktan kulağa fısıldanan bahar şifresinin açık hali buydu
işte.
*
Mart geçti.
Beklenen tren gelmedi.
Nisan da bitmek üzereydi ki…
23 Nisan günü bir sürprizle karşılaştık.
Gelenek olduğu üzere 23 Nisan'da Cumhurbaşkanı ve Başbakan,
koltuklarını bir süreliğine çocuklara bırakıyor malûm.
Yine öyle oldu.
Başbakan Yıldırım'ın koltuğuna oturan çocuk başbakan, akranı
çocuklardan oluşan Bakanlar Kurulunu topladı.
Çocuk bakanlardan biri, elindeki kâğıdı okudu.
Bildiri niteliğinde üç beş cümle.
“Medeniyetler ittifakı girişimi…”
“Dinler arası diyalog…”
“İyi gidiyor…”
“Yürüyoruz, vazgeçmiş değiliz…”
*
Haydi hayırlısı.
Demek bahar beklentisi buymuş.
Güler misin, ağlar mısın?
Aynı anda ikisi birden zor.
Sıraya koyalım.
Önce gülelim.
Koskoca darbecilerin geldiği yere bakarak, edep sınırlarını aşmadan
gülmek hakkımız.
O sınır önemlidir her zaman.
[Demek istiyorum ki kasıkları tutmaya gerek yok gülerken.
Abartmayalım.]
23 Nisan'da bir çocuk bakana, üç beş cümle söyletmeyi marifet
sayacak hale gelmişler.
Savaş uçakları, helikopterler, tanklar, bombalardan sonra gelinen
yer burası mı?