SADECE hukukun üstünlüğünü istemek yeterli değildir.
*Hukukun âdil bir hukuk olması gerekir. Âdil hukuk taraftarı
olunmalı, âdil bir hukuk istenmelidir…
*Âdil hukuk, âdil kanunların âdilâne bir tarzda uygulanmasıyla,
âdil yargılama ile olur.
*Kanunlar (hukuk sistemi) âdil değilse hukukun üstünlüğü prensibi
büyük bir darbe yer.
*Kanun devleti hukuk devleti değildir.
*Zâlim diktatörlük rejimlerinin de kanunları vardır.
*Kötü düzenler ve sistemler, bazen âdil kanunları ve nizamları da
zulme ve adaletsizliğe âlet edebilir.
*Toplumların, ülkelerin, en geniş mânasıyla kültürlerin, kendi
sosyal yapılarına uygun kanunları ve hukuk sistemi olmalıdır.
*İsviçre toplumuna uygun olan bir medenî kanun, Türkiye’nin sosyal
yapısına uygun olmayabilir ve toplumun temel taşı olan aileyi
yıkabilir. Âile yıkılınca büyük sarsıntılar, krizler, felaketler
oluşur.
*Ülkenin ve halkın sosyal yapısına uymayan bir ceza kanunu, toplumu
sarsar, dejenere eder ve yıkar.
*Kanunsuz suç ve kanunsuz ceza olmaz.
*Ceza kanunlarının, sosyal bünyeye uygun âdil kanunlar olması
gerekir.
*Hukuk önünde bütün vatandaşlar eşit olmalıdır.
*Egemen azınlıklar, hukuk önünde, çoğunluktan “daha fazla” eşit ise
orada adalet büyük yaralar alır.
*Fakir vatandaş ucuz otomobiliyle trafik kazası yapıyor, birini
öldürüyor… Zengin vatandaş, lüks otomobiliyle sarhoş olarak adam
öldürüyor… Bu ikisi de eşit şekilde yargılanmalı ve
cezalandırılmalıdır. Hiçbir sarhoş zengine ayrıcalık
tanınmamalıdır.
*Feminizm fıtrata, kadının yapısına, realiteye, İslam dinine, millî
kimlik ve kültürümüze uymayan bozuk bir ideolojidir. Bir İslam
ülkesinde, bu ideolojinin, kanunların yapımında sözü
olmamalıdır.
*Türkiye, kadınlara fahişelik yaptırmayacağını, uluslararası
sözleşmelere imza koymak suretiyle taahhüt etmiş, söz
vermiştir.