İstanbul’un en önemli meselesi, sıkıntısı trafik değildir. Çılgın yapılaşma değildir, Nüfusunun, olması gerekenin üç dört misli çoğaltılmış olması değildir. Nedir? Yaklaşan büyük depremdir… Bu depreme karşı ciddî hazırlıklar yok, tedbirler yok, çareler ve çözümler yoktur. İstanbul tarihinin değil, Türkiye tarihinin değil, insanlık tarihinin korkunç ve dehşetli facialarından birini yaşayabiliriz. Binalarının yüzde sekseni çürük olan bu dev şehirde 7,5 şiddetinde bir yer sarsıntısı olursa kaç kişi ölür, kaç kişi yaralanır acaba? Depremden sonra on binlerce yangın çıkacakmış…Ya, 1509’da olduğu gibi on metre yüksekliğinde dalgalar kıyıları döverse?.. Yahut, yardım bahanesiyle bir süper güç İstanbul’u, Trakya’yı, Marmara bölgesini işgal etmeye kalkışırsa?.. Depreme hazırlanmak… Depreme karşı (alınması gereken) tedbirleri almak… Yangınlara karşı tedbir almak… Yağmacılığa karşı tedbirler almak…Depremi bahane bilecek saldırgan düşman devletlere karşı tedbirler almak…Yaralılar nerelerde tedavi edilecek?.. Halk hangi açık alanlarda çadır kurup barınacak? Milyonlarca insan nasıl doyurulacak?.. Ölüler nereye nasıl gömülecek ?.. Kışın olursa ısınma meselesi nasıl halledilecek?.. Hanımlar, cenaplar, futbol ve magazin konularını, müstehcen yayınları, en leziz tantuni kebabı nerede yenir fantezilerini bir kenara bırakıp da bunları düşünsek, çareler çözümler arasak; çare ve çözüm bulamıyorsak, şehri terk etsek daha iyi ve isabetli olmaz mı?
**
Çoğunluğu oluşturan Müslüman kesim, çok ciddî çok seviyeli bir “MİLLÎ MÜCADELE ve M. KEMÂL ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ” kursa, derin ilmî araştırmalar yaptırsa; arşivlerden, ciddî kitaplardan, hatıralardan, sahih bilgilerden, doğru belgelerden oluşan büyük bir kitap yayınlasa, tartışma konusu nice meseleleri çözmüş olur. Yazık ki, hâkim şifahî kültür bunu yapmaya müsait değil.
**
Türk Tarih Kurumu, İngiliz büyükelçisi Percy Loraine’nin, hatıralarını topladığı kitabında, M. Kemal Paşa’nın ölüm döşeğinde iken, kendisini Dolmabahçe sarayına çağırttığı, elçi gelince odadaki herkesi dışarıya çıkarttığı, baş başa kalınca ondan ne istediği konusunda niçin hiçbir ses çıkartmamaktadır? Tarih Kurumu bu kadar önemli bir mesele konusunda niçin susuyor?