İSTANBUL trafiğini düzeltmenin hemen hemen çaresi kalmamıştır. En fazla beş milyon kişi kaldırabilecek bu coğrafyaya otuz küsur milyon (evet son rakam budur) insanı tıkıştırırsanız, trafik elbette çaresiz ve çözümsüz kalır.
Tam çare değil ama çaremsi bir yol var: Bir milyon değil, milyonlarca İstanbullu yasal sınırlar içinde trafiğe isyan edecek, bir kere değil, sık sık yollara meydanlara dökülecek, en enerjik en etkili en korkutucu şekilde trafik rezaletini, trafik işkencesini, dünyanın en güzel şehrinin rant canavarlarına kurban edilişini, aşırı betonlaşmayı, şehrin yeşil alanlarının vandalca, yamyamca, haince, düşmanca talan edilişini protesto edecek… Bizim halkımızda böyle bir şuur var mıdır? Olduğunu sanmam.
Niçin böyle ağır yazıyorum, anlatayım: Geçenlerde bir Pazar günü, öğle sularında hem biraz hava almak, hem oradaki tesislerde karnımı doyurmak için Sultanahmetten Yıldız parkına gittim. Kapıda otomobillerden para alınıyor, yedi lira verdik girdik. Aman ya Rabbi, park tıklım tıklım otomobil dolu. Yukarı taraflara çıktık, otomobil sayısı arttı. Yemek yemeyi düşündüğümüz eski köşk, yeni lokantanın etrafı binlerce park etmiş otomobille dolu; biz arabamızdan inmeden, yukarıdaki porselen fabrikasının yanındaki kapıdan çıktık. Yemeği başka yerde yemek zorundaydık. Belki oradaki lüks lokantalardan birinde bir şeyler yiyebilirdik ama bendeniz alkollü yerlere gitmiyorum, pahalı ve lüks yeme merakım da yok zaten. Otomobili koyacak bir yer bulsak bile normal fiyatlı tesiste masa bulamayacağımız belliydi.