ARTIK birçok yerde, sokağa çıkmak Müslümana azap veriyor. İslam
ahlakına, terbiyesine aykırı her şey açıkta işleniyor,
görülüyor.
Şu mübarek Ramazan günlerinde yiyeninin içenin haddi hesabı yok.
Çocukluğumda kibar gayr-i Müslim vatandaşlarımızdan nicesi, onları
üzmemek için, Müslüman komşularına gösterecek şekilde açıkta yiyip
içmezlerdi.
Birtakım kadınlar kızlar, tahrik edici çok açık ve dekolte
kıyafetler giyiyor. Geçenlerde Kilyos’a gitmiştim, çarşıda mayolu
kadınlar ve erkekler gördüm. Bir İslam şehrine yakışmayan bir
manzara.
Böyle şeyler ehl-i dünya Müslümanların daha doğrusu Süslümanların
umurunda değil. Zaten onların nicesinin tesettürü, açık
kıyafetlerden ziyade göze batıyor, bana bak diyor.
Eski ahlak değerlerimizden iffet gün geçtikçe unutuluyor. Şimdi
hâkim olan iffetsizlik, arsızlık, edebsizliktir.
Ahlaksızlıklardan, terbiyesizliklerden, görgüsüzlüklerden maalesef
Müslüman kesim de nasibini aldı.
İslam’ın farzlarından biri de emr-i mâruf ve nehy-i münkerdir. Bu
bir farz-ı kifayedir ama yapması gerekenler bunu yapmazlarsa bütün
Ümmet sorumlu ve günahkar olur.
Şu otuz milyon nüfusu aşan İstanbul, bunca göçmeni kaldıramadı ve
şehrin kültürü, ahlakı, görgüsü, nezaketi büyük yaralar aldı.
Taşradan gelenler, keşke geldikleri yerlerin ahlakını taşıyıp
korumuş olabilselerdi. Maalesef o da, nâdir istisnalar dışında
olmadı.
Mürüvvet kelimesini bilen kalmadı. Mürüvvet gidince kabalık,
hoyratlık, gılzet aldı yürüdü.
Yılışıklık, şımarıklık, sululuk ayyuka çıkmış vaziyette. On gün
kadar önce Sultanahmet’te bir lokantada iftar ediyordum. On kişilik
bir grup o kadar şamata ettiler, kahkaha ile güldüler, bağırarak
konuştular ki, beynime ağrılar girdi.
Toplu iftarlardaki bazı manzaralardan da çok rahatsız oluyorum.
Camilerimizde İstanbul terbiye ve ahlakına aykırı çok IŞLER
yapılıyor.
Hutbe dinlerken köpek oturuşu ile oturmak…
Yine hutbe esnasında cep telefonuna bakmak, mesaj okumak, mesaj
yazmak…
Yanındaki ile gevezelik ve zevzeklik etmek…
Namaz kılanın önünden (zaruret olmadığı halde) geçmek…
Sabahleyin sekiz kişilik cemaate imamlık eden zatın önünde sabit
bir mikrofon var, o yetişmiyormuş gibi yakasına bir de mandallısını
takıyor.
Hoparlör çılgınlığı… Tek minareye sekiz hoparlör koymuşlar. Ezan
okunurken avaz avaz madenî sesler çıkıyor. Koymuşken yuvarlak HESAP
niçin on tane yerleştirmemişler. Yer kalmamış da ondan…