Üç çapulcu hikâyesiyle başladı bu bela...
Çapulcuların örgütü binlerce eşkıyaya ve binlerce silaha sahip olurken...
Bekaa Vadisi’nden Kandil Dağı’na transfer gerçekleştirilirken...
Güneydoğu’daki bütün illerin arka sokaklarına yerleşilirken...
Tüneller kazılırken...
Silahlar ve bombalar gömülürken...
***
Tarlalardan esrar hasadı yapılırken...
Eroin ve uyuşturucu maddelerinin nakliyeciliği yapılırken...
Kaçak yollardan gaz, petrol ve sigara, alkol sevkiyatıyla kendilerine gelir kapıları açarken...
Avrupa’nın hemen her kentinde dönerci, kebapçı, gazino, bar, kumarhane işleterek milyonlarca dolar ve euro kazanırken...
***
Medyasıyla sabahtan akşama kadar propaganda yaparken...
Düşüncesiz adamlarıyla sözde düşünceler üretirken...
Ve ulusal medyadaki uzantılarıyla fikir hürriyeti masalları anlatılırken...
Şarkıcı ve türkücüleriyle terörist yüzlerini gizleyip sanatsal kılıklara bürünürken...
Dizi ve filmlerle büyük bir haksızlığa uğramış bir halk algısı oluşturulur-ken...
Siyasi uzantıların aktörleri belirlenirken...
***
Batılı efendilerle senaryolar geliştirirken... Devlet ve millet olarak bizler yıllarca futbol maçı seyreder gibi seyretmişiz...
Kimse kusura bakmasın ama devletin istihbarat örgütlerinin böyle bir lüksü yoktur!
Üç çapulcu hikâyesi bugün bıçağın kemiğe dayandığı gibi dayanmışsa sorumlusu bu ülkenin güvenliğinden de sorumlu olan siyasettir, devletin bürokrasisidir, medyasıdır...