Mehmet Soysal Milliyet Gazetesi

Buz dağları

Kimseler bir yerlere gitmiyor... Demokrasi nöbeti tutuyor halk sokaklarda, meydanlarda... 60, 71, 80 darbelerini yaşayanlar unutamamışken, 28 Şubat ve 27 Nisan darbeleri herkesin hayatına büyük bir travma gibi girdi. Bunları unutmaya ve susmuş...

07 Ağustos 2016 | 845 okunma

Kimseler bir yerlere gitmiyor...
Demokrasi nöbeti tutuyor halk sokaklarda, meydanlarda...
60, 71, 80 darbelerini yaşayanlar unutamamışken, 28 Şubat ve 27 Nisan darbeleri herkesin hayatına büyük bir travma gibi girdi. Bunları unutmaya ve susmuş, köşesine çekilip, olup bitenleri düşünmeye çalışırken, belki de iki yüz yıl boyunca unutulamayacak bir kanlı darbe girdi hayatımıza...


Bir rüya, bir kâbus diyebilmeyi o kadar çok istiyoruz ki...
Herkes yüreğini alıp bir yerlere götürmeye uğraşıyor...
Öylesine zor ki...
“Şeytanların çok olduğu yerde melekler taşlanırmış” diyen bir dostumuzun sözlerini hatırlıyorduk...
***
Buz dağının görünen kısmıyla herkes oyalanmış...
Yakalananların itiraflarını okudukça, insanın başını alıp uzaklara gidesi geliyor... Ve ne badirelerden geçtiğimizi daha yeni fark ediyoruz.
İçine düştüğümüz, düşürülmek istendiğimiz belaların büyük bir tuzak olduğunu daha yeni anlıyoruz...
12 yıl boyunca TGRT Genel Yayın Müdürü iken bize karşı kurulan şer ittifakında kimlerin olduğunu daha yeni öğreniyoruz ve ne maksatla etrafımızda bulunduklarını da...
Göreve geldiğimizin altıncı ayında aracımızın neden kurşunlandığını da...
Ve sabahtan akşama kadar Ankara’daki şebekelerin aleyhimize neler çevirdiklerini ve internet sitelerinde şahsıma bu kadar ağır saldırmalarının nedenlerini biliyorduk ama bu kadarını tahmin dahi edemiyorduk.
En başta dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a sabahtan akşama kadar bizi neden şikâyet ettiklerini, itibarsızlaştırabilmek için çevirdikleri dolapları da biliyorduk ama tezgâhın bu kadar büyük olduğunu bilmiyorduk...
Ve ne gariptir ki en yakınındaki kirli halkanın bu tezgâhı kurduğunu, iftiraları attığını öğrendiğimiz zaman hepsini Allah’a havale etmiştim...
Yorulmuştum, bıkıp usanmıştım ve susmuştum...
Ne acıdır ki o kirli halkanın bir kısmı duvarlara çarptı...
Bir kısmı ise hâlâ çarpılacağı günü bekliyor...
***
Kendi derdimize dahi bir gün oturup ağlamış değiliz...
Koalisyon günlerindeki fukaralıktan, algı operasyonlarıyla çökertilen piyasalardan, etkilenen insanlardan, 99 yılındaki depremdeki yaşananlardan, ülkemizin her köşesindeki terör olaylarında hayatını kaybedenlerden, şehitlerden, okuluna gidemeyenlerden, mültecilerin denizlerde ölüp gitmesinden, cesetlerinin karaya vurmasından hep etkilendik ve ağladık.
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otele gidenlerin hepsinin subay olduklarını öğrenip, suikast timinin görüntülerini izledikçe, itiraflarını okudukça ağladık.
TBMM’nin bombalanmasını izledikçe, tankların halkın üzerine ateş açtığını gördükçe, Beştepe’deki Külliye’nin bombalanmasını seyrettikçe ve dostluğumuzun eskilere dayandığı Erol Olçak ve oğlunun vurulduğunu öğrenince oturup ağladık.
Çünkü iki ay önce Ankara ve Antalya’da kendisiyle görüşmüştük...
Ve kendisine gülerek takılmıştık:
- Bizi defterden sildiniz, yerimize yazdıklarınızın da kim olduğunu gördünüz... Artık, ya sildiklerinizi yeniden yazacaksınız ya da yeni silinecek dostlar bulacaksınız!

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yarından sonra 31 Ekim 2022 | 176 Okunma Hiç ışık yok 29 Ekim 2022 | 94 Okunma Derin yapılar 26 Ekim 2022 | 231 Okunma Çalkantılı geçmiş 24 Ekim 2022 | 182 Okunma Yol haritaları 22 Ekim 2022 | 122 Okunma