Kimseler bir yerlere gitmiyor...
Demokrasi nöbeti tutuyor halk sokaklarda, meydanlarda...
60, 71, 80 darbelerini yaşayanlar unutamamışken, 28 Şubat ve 27
Nisan darbeleri herkesin hayatına büyük bir travma gibi girdi.
Bunları unutmaya ve susmuş, köşesine çekilip, olup bitenleri
düşünmeye çalışırken, belki de iki yüz yıl boyunca unutulamayacak
bir kanlı darbe girdi hayatımıza...
Bir rüya, bir kâbus diyebilmeyi o kadar çok istiyoruz ki...
Herkes yüreğini alıp bir yerlere götürmeye uğraşıyor...
Öylesine zor ki...
“Şeytanların çok olduğu yerde melekler taşlanırmış” diyen bir
dostumuzun sözlerini hatırlıyorduk...
***
Buz dağının görünen kısmıyla herkes oyalanmış...
Yakalananların itiraflarını okudukça, insanın başını alıp uzaklara
gidesi geliyor... Ve ne badirelerden geçtiğimizi daha yeni fark
ediyoruz.
İçine düştüğümüz, düşürülmek istendiğimiz belaların büyük bir tuzak
olduğunu daha yeni anlıyoruz...
12 yıl boyunca TGRT Genel Yayın Müdürü iken bize karşı kurulan şer
ittifakında kimlerin olduğunu daha yeni öğreniyoruz ve ne maksatla
etrafımızda bulunduklarını da...
Göreve geldiğimizin altıncı ayında aracımızın neden kurşunlandığını
da...
Ve sabahtan akşama kadar Ankara’daki şebekelerin aleyhimize neler
çevirdiklerini ve internet sitelerinde şahsıma bu kadar ağır
saldırmalarının nedenlerini biliyorduk ama bu kadarını tahmin dahi
edemiyorduk.
En başta dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a sabahtan akşama
kadar bizi neden şikâyet ettiklerini, itibarsızlaştırabilmek için
çevirdikleri dolapları da biliyorduk ama tezgâhın bu kadar büyük
olduğunu bilmiyorduk...
Ve ne gariptir ki en yakınındaki kirli halkanın bu tezgâhı
kurduğunu, iftiraları attığını öğrendiğimiz zaman hepsini Allah’a
havale etmiştim...
Yorulmuştum, bıkıp usanmıştım ve susmuştum...
Ne acıdır ki o kirli halkanın bir kısmı duvarlara çarptı...
Bir kısmı ise hâlâ çarpılacağı günü bekliyor...
***
Kendi derdimize dahi bir gün oturup ağlamış değiliz...
Koalisyon günlerindeki fukaralıktan, algı operasyonlarıyla
çökertilen piyasalardan, etkilenen insanlardan, 99 yılındaki
depremdeki yaşananlardan, ülkemizin her köşesindeki terör
olaylarında hayatını kaybedenlerden, şehitlerden, okuluna
gidemeyenlerden, mültecilerin denizlerde ölüp gitmesinden,
cesetlerinin karaya vurmasından hep etkilendik ve ağladık.
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otele
gidenlerin hepsinin subay olduklarını öğrenip, suikast timinin
görüntülerini izledikçe, itiraflarını okudukça ağladık.
TBMM’nin bombalanmasını izledikçe, tankların halkın üzerine ateş
açtığını gördükçe, Beştepe’deki Külliye’nin bombalanmasını
seyrettikçe ve dostluğumuzun eskilere dayandığı Erol Olçak ve
oğlunun vurulduğunu öğrenince oturup ağladık.
Çünkü iki ay önce Ankara ve Antalya’da kendisiyle
görüşmüştük...
Ve kendisine gülerek takılmıştık:
- Bizi defterden sildiniz, yerimize yazdıklarınızın da kim olduğunu
gördünüz... Artık, ya sildiklerinizi yeniden yazacaksınız ya da
yeni silinecek dostlar bulacaksınız!