Siyaset sığınma evi değil” diye bir söz var.
Siyasette ne zaman bir iç kavga ya da değişim yaşansa medya
sayesinde kamuoyunda olağanüstü bir hareketlilik yaşanır...
Yığınla senaryo ve iddia ayyuka çıkar...
Yazılan, çizilen ve ortalığa saçılan senaryo ya da iddialarla baş
başa bırakılan halkın siyasete olan güveni böyle sarsılmakta!
Kimse vazgeçilmez değil elbette, hele de söz konusu devlet ve
millet olunca...
Ve kendi içerisindeki her değişimin ardından da karanlık bir
senaryo piyasaya sürmek ve bir bit yeniği aramak hastalığına yenik
düşen medya, ne acıdır ki sisler bulvarında dolaşmaktan adeta keyif
alıyor.
Doğru bilgi elbette haberdir...
Yalan da bir haberdir ama adı üzerinde işte; yalan veya daha ötesi
ise iftiradır.
Bin yıllık geleneklerimizde yalan ve iftiraya asla yer yoktu.
Lakin, yalan ve iftirayı da gelenekselleştirmeyi başarmış
durumdayız artık...
***
Sosyal medyanın ise her geçen gün biraz daha karanlık bir tünel
haline getirilişini gördüğümüzde yüreğimiz yangın yerine
dönüyor.
Değişimlerin kaçınılmaz olduğu bir dünyada kimse sonsuza kadar
kalıcı değildir...
Fanidir yani...
Kimse değiştirmezse dahi ölüm bir gün her şeyi değiştiriyor!
İnsan; doğarak geldiği dünyadan ölerek gider, gerçeğini çoğu zaman
unutuveriyoruz...
Ve bu gerçekte insanın en büyük değişimi, kıyametidir!
İnsanların hayat yolculuğunda yaşadığı değişimler ise
sayısızdır.
Gelirken; getiren irade iyi, giderken; gönderen irade kötü, ilan
edilmeye başlandığında ve bu yol açık tutulduğunda, benimsendiğinde
ise kimse bir şeyi değiştiremez hale gelir.
Bu da irade sahibine yapılan büyük bir kötülüktür!
***
Makam, mevki ve görevler; devlet ve millete hizmet etmenin önemli
yerleridir...
Kişisel kavgaların, beklentilerin adresleri hiç değildir.
Lakin, medyanın siyaseti dizayn etme hastalığı da yeni
değildir...
Sanki gelenekselleştirilmiştir...
Ve ne acıdır ki gazetecilerin kulaklarına fısıldayan, kamuoyu
oluşturan yığınla dizayn çemberi vardır.