Ve Rama-zan ayı sona eriyor...
Şeytanların bağlandığı bu ayda dahi İslam coğrafyasında büyük
kötülükler yaşanmaya devam etti, hâlâ da ediyor...
Üç gün önce Mülteci Günü’ydü.
Günü ilan atmak kolaydı ama 3 milyon mülteciye kapılarını sadece
Türkiye açmıştı.
İnsan haklarından dem vuran Batılı efendilerin ve devletlerin neler
yaptığını gördük.
Ölüm denizinde binlerce mülteci boğuldu.
İnsanlığın karaya vurulduğu o günleri unutmadık, bunlar için
yürüyen de yoktu.
*
İslam ülkelerinden bazıları Trump’a 385 milyar dolarlık diplomatik
rüşveti verip başından savarak tahtlarını koruduğunu düşünürken,
Katar’a ise tecrit uygulama kararı aldılar...
Karaya vuran insanlıkları, tahtları söz konusu olunca,
biriktirdikleri paraya vurdular yani.
Ver kurtul stratejisi devreye girmişti.
Katar halkını bu mübarek ayda açlığa ve susuzluğa mahkûm etmeye
çalıştılar.
Arabistan ise tecritle yetinmeyip Katar’dan getirdikleri 15 bin
deveyi de sınır dışı etti. Susuzluğa karşı direnciyle bilinen
develer çöllere daha fazla dayanamayıp telef olmuşlar...
*
Deve kiniyle meşhurdur...
Lakin deveden kırk kat daha fazla kindar olan bu zihniyetin İslam
dininden nasiplendiği küçük bir kırıntı bile yok.
Sevgili Peygamber Efendimiz devesinin çöktüğü yerde evini
yaptıracak kadar zarif ve dünya malından ne kadar uzak olduğunun
mesajını verirken, aynı topraklarda 15 bin deveyi sınır dışı ederek
telefine neden olmanın tarifi bizde yok!
Deveden daha beter bir deve kinini ruhunda taşıyan Bedevilerden,
çöllerden gelip kral olanlardan elbette bir gün bunların hesabı
sorulacak.
*
Şeytanlar bağlıydı ama nefis bağlı değildi.
Nefsine, öfkesine yenik düşenlerin yaşadıklarını ve yaşattıklarını
da yazmakla bitiremeyiz.
Dostluklar karaya vuruyor...
Karaya vuran balinalar gibiyiz...
Dücane Cündioğlu diyor ki:
“Tutulanın adı güya oruç, peki ya bırakılanın adı: Vicdan, insaf,
irfan.”
Bütün olup bitenlerin karşısında yoruluyoruz, bıkıp usanıyoruz.
Yaşamaya üşeniyoruz adeta.
Karaya vuran dostluklardan, kedi dostluklarından yorgun
düşüyoruz.
Menfaatperestçe yaşamak virüs gibi ruhlarına bulaşmış.
Ama televizyon hocalarına baktığımızda ise vaazlarında Hazreti
Ömer’in mumlarından, dervişlerin bir lokma ve bir hırkasından,
karıncaları incitmeyen evliyalardan bahsediyor.
Dikilen gökdelenleri anlatan hiç yok!
Camilerin önüne çakılan kazıklardan da.
*
Londra’dayız...
Sokaklara kadar yansıyan ve kendi topraklarından kaçıp yaşamak
uğruna buralara gelen mültecilerin hikâyelerini pazar günkü
yazımızda anlatacağız..