Öyle za-manlar olur ki, dertler başlar...
Yüreğinizi sizden alır götürür bir denizin kenarına.
Fırtınaya tutulmuş bir geminin içindeymişsiniz gibi yaşamaktan
yorgun düşersiniz.
Yollara düşersiniz kendinizden habersiz.
Şairin;
“Rüzgarı alıp çıkıyorum
ev senin
pencere senin
ceket senin” dediği günleriniz başlar...
*
Öyle zamanlar olur ki, aşk başlar.
Yüreğiniz yangın yerine döner, gözler körleşir.
Perdeler iner etrafınızdaki her şeye...
Zarif bir bedene yüklediklerinizle hayal âleminde dolaşırsınız.
Ve sonra bir dağın zirvesinden aşağı düşersiniz...
Yalnızlık günleriniz başlar.
Güven alır başını gider uzayıp giden bir tren gibi.
Saatleriniz durmuştur sanki, her harf, her rakam bir şeyler
hatırlatır deliren yüreğinize.
Ve kentin ortasında ne ihanetlere gebe bırakıldığınız günler düşer
aklınıza.
Dostlukların yalan yüzüyle tanışırsınız...
Mark Twain’in “Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar,
aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor” dediği
gerçekle yüzleşiyorsunuz...