15 Temmuz akşamı yapılan darbe teşebbüsü devletin ve milletin
son yüz yılda yaşadığı belki de en büyük ihanet ve travmadır.
Ve şiddetini hâlâ bilemediğimiz büyük bir depremdir...
17 Ağustos gecesi yaşadığımız depremde devletin depreme karşı
hazırlığının sıfır olduğu gibi...
Tıpkı 15 Temmuz akşamında yaşadığımız travma gibi.
Kriz olduktan sonra Kriz Masası’nı kurmayı alışkanlık haline
getiren devlet ve kadroları meğerse günü kurtarmakla meşgul
imiş.
*
Darbeci askerlerin ifadelerini okudukça, görüntülerini izledikçe
anlıyoruz ki devlet ve siyaset şizofrenleşen güç gruplarını
kontrolsüz bırakmış.
Devletin stratejik noktalarına sızan bu tarz örgütlerle doğru
mücadele edebilmesi için olağanüstü donanımlı istihbarat
teşkilatlarına sahip olması gerekiyor.
*
Devletin, siyasetin ve medyanın içerisine sızan şizofren kadrolar
bu ülkenin gerçekleriyle ilişkisini kaybetmiş.
Yani devleti de şizofrenleştirmişler...
Şizofreninin bilimsel tarifi ise şöyle;
“Yaygın inanışın aksine şizofreni bölünmüş kişilik değildir.
Şizofreni kişinin neyin gerçek neyin hayali olduğunu anlayamadığı
bir zihinsel hastalık, bir psikozdur. Zaman zaman psikotik
rahatsızlığı olanlar gerçekle ilişkilerini kaybederler.”
*
Devlet kendini bu tarz şizofren kadrolardan koruyamadıkça milletini
de korumaktan acze düşer...
Kaç bin insanın bunalımda olduğunu biliyor muyuz?
Felaketin boyutunu bilemiyoruz ama milyonlarca insanın
kandırıldığını, ihanete giden bir yolun yolcusu yapıldığını artık
biliyoruz.
*
Kaç nesil Irak, Afganistan, Suriye ve Türkiye’de kaybolup
gitti...
Ve gerçek sayıyı kimse bilemiyor.
Frida Kahlo’nun, “Bir dağın içini ancak başka bir dağ bilebilir”
dediği günlerden geçip gidiyoruz usulca...
Ve çoğu zaman da büyük bir velveleyle.
*