Seçim süreci başladığında Cumhur- başkanı ‘başkanlık meselesini’
gündeme getirdi..
Bu seçimin başat konusunun başkanlık rejimi olmasını istedi..
Hatta seçimin bir tür referandum olacağını ilan etti..
Katıldığı her toplantıda, çıktığı her meydanda ‘başkanlık için’ oy
istedi.. Ekonominin üç yıldır patinaj yaptığını söyledi.. Başkanlık
rejimine geçmezsek bizi kötü günler beklediğini ima etti..
Seçmene 400 vekil verin dedi.. Gönlündeki partiye oy istedi..
*
Ama ne yaptı ne ettiyse muhalefet partilerini kulvarına çekemedi..
Muhalefet başkanlık topuna girmedi.. Başbakan girdi girmesine ama
kerhen girdi..
Günler ilerledikçe başkanlık tartışması köpüreceğine söndü..
Gündemden düştü..
*
Bunda iktidar partisinin Anayasa’yı değiştirecek sayıya
ulaşamadığının anlaşılması mı yoksa halkın başkanlık rejimine sıcak
bakmaması mı etkili oldu, bilemiyorum..
Anketler halk başkanlık rejimi istemiyor diyor..
Yine anketler iktidar partisi 2011’in seviyesinde değil diyor..
*
Başkanlık gündemden düştü de yerine ne geldi?
AKP’nin tek başına iktidar olup olamayacağı.. Sokakta, gazete
köşelerinde, televizyon programlarında tartışılan bu..
AKP 276’yı bulur mu, bulamaz mı?
Öyle acayip bi durum ki; oy yüzdesi yüzde 40’in biraz üstünde olsa
bile 276’yı bulamayabilir..
Bulamaz demiyorum, bulamayabilir diyorum.. Koalisyon
tartışmalarının başlama nedeni de bu..
400 milletvekili abartılıydı ama iktidar partisi 330’u yakalar mı
diye konuşmaya başladık; 276’yı bulur mu’ya kadar geldik...
Bakalım nereye gideceğiz!