Geçen yıl bugün şöyle yazmışım:
“Gezi eylemleri hâlâ tartışılıyor.. Aslında iktidar da iktidar yanlıları da ne olduğunu biliyor ama ‘12 ağaçtı’ falan diyerek meseleyi saptırmaya çalışıyorlar..
Kışla görünümlü AVM, otel, rezidans yapacaklarını unutturmak istiyorlar.
Katılıyorum.. Mesele sadece ağaç değildi.. Sadece AVM de değildi..
Polisin ağaç nöbeti tutan gençlere orantısız güçle saldırmasıydı.. İktidarın siz de kim oluyorsunuz tavrına isyandı.. Yetti artık haykırışıdır..
İktidarın her alanda toplum üzerinde baskı kurma çabasına.. Toplumu tek tipleştirmeye, yaşam biçimi dayatmaya tepkiydi..
Bu sebeple büyük bir patlama yaşandı.. Bu sebeple örgütsüz eylem olarak dünya tarihine geçti.. Gezi Ruhu adını verdiğimiz ruh oluştu..
Gezi Ruhu; birbirini tanımayan, hiç kimseden direktif almayan, hiçbir örgütün peşine takılmayan yüz binlerin aynı meydanda toplanmasının adıdır.. Dayanışmadır, sevgidir saygıdır, şarkıdır, mizahtır, zekâdır, gençliktir, özgürlüktür, hayatıma karışma demektir..
Yüz binleri Gezi Parkı’na çağıran güçtür..”
*
Gezi protestolarının heyecanla, hayranlıkla izlendiği günlerde ise sıcağı sıcağına şu satırları kaleme almışım:
“Ortak soru şu.. Nereden geldi bu gençler? Uzaydan gelmediler tabii, bu memleketin gençleri, bizim mahallenin çocukları..
AKP felsefesine çok uzaklar ama öteki partilere de yakın değiller.. Öteki partiler de tanımaz onları..
Şimdiye kadar neredeydiler?
Bilgisayar başındaydılar.. Bilgisayar başından kalktılar, meydanlara indiler..