Batı’da bu gelenek var; bizde yok..
Batı’da eski başkanlar, eski başbakanlar ülkelerinin önemli meseleleri hakkında görüşlerini açıklarlar..
Konferanslar verirler..
Üniversitelere giderler, gençlerin sorularını yanıtlarlar..
Seminerle katılırlar..
Deneyimlerini aktarırlar..
***
Biz de maalesef bu gelenek yok.. Görevden ayrılan, ağzına fermuarı çekiyor.. Yakın çevresine konuşuyor belki ama!..
Ne konferans veren var.. Ne üniversitelere gidip gençlerle soru-cevaplı toplantı yapan var.. Ne seminere katılıp deneyimlerini aktaran var..
***
Türkiye’nin en önemli gündemi haftaya yapılacak referandum..
Ülkenin rejimine karar verilecek..
Ya parlamenter sisteme devam denilecek..
Ya da Türk usulü başkanlık modeline geçilecek..
Kimin evet dediğini, kimin evet derken neyi savunduğunu.. Kimin hayır dediğini, kimin hayır derken ne tür sakıncaları dile getirdiğini biliyoruz..
Özetle..
Evet diyenler; bu sistemin çift başlı olduğunu, Türkiye’nin önünü tıkadığını savunuyor..
Hayır diyenler; önerilen anayasa değişikliğinin otoriter rejime kapı açtığını iddia ediyor..
Evet diyenler; Meclis’in daha da güçlü olacağını söylüyor
Hayır diyenler; Meclis’in etkisiz hale geleceğini savunuyor..
***
Peki, daha önce bu görevleri yapanlar ne diyor?
Eski başbakanlar, eski meclis başkanları..
Cumhurbaşkanları..
***
Mesela Abdullah Gül.. Hem başbakanlık yaptı hem cumhurbaşkanlığı.. Mesela bir konferans verse de anayasa değişikliğini bir de onun ağzından dinlesek..
Mesela Ahmet Necdet Sezer.. Sistemin değişmesini isteyenler onun dönemini örnek gösteriyorlar..
Anayasa kitapçığının atılmasını.. Başbakanla kavga etmesini..
***
Gerilere gidelim..
Mesela Yıldırım Akbulut.. Özal’ın başbakanıydı.. Seçim yüzü görmeden koltuğundan oldu.. Meclis başkanlığı da yaptı..