Önce haberi özetleyeyim..
2008 yılında İstanbul polisi DHKP-C’ye yönelik bir operasyon
yapıyor.. Örgütün askeri sorumlusu olduğu söylenen Asuman Akça’yı
gözaltına alıyor..
Hücre evinde yapılan aramada 6 flash bellek ele geçiriliyor..
Birinde dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın Üsküdar’daki evinin krokisi
çıkıyor..
Gazetelerde manşet, televizyonlarda birinci haber; ‘Erdoğan’a
suikast timi çökertildi’
*
Bu haberden dokuz yıl sonra bunun da kumpas olduğu ortaya
çıktı..
Meğer böyle bir suikast timi yokmuş..
O flash belleği hücre evine polisin adamı koymuş..
Suikast timinin varlığı tamamen kurguymuş..
*
Nerden biliyoruz?
Yeni yakalanan bir DHKP-C militanı ‘polis elemanı’ olduğunu
söylemiş.. Yani polisin adamıymış..
Dönemin emniyet müdürlerinin talimatıyla (bu arada hepsi FETÖ’den
tutuklu) flash diski kendinin hazırladığını, Asuman Akça’nın evine
koyduğunu itiraf etmiş..
*
Polis, DHKP-C örgütüne niye kumpas kursun ki...
Niye sahte belgeyle militan tutuklansınlar ki..
Polisin ihtiyacı var mı ki..
Haklısınız da..
Kumpas DHKP-C’ye değilmiş, kumpas dönemin Başbakanı’naymış..
Erdoğan’aymış..
Şöyle ki..
Bu haberden sonra Erdoğan’ın çevresindeki güvenlik önlemleri
artırılmış.. Koruma ekibi değiştirilmiş.. Koruma ekibine FETÖ’cü
polisler yerleştirilmiş.. Erdoğan’ın çevresini kuşatmışlar..
*
Meselenin daha da önemli boyutu var.. Aynı itirafçı DHKP-C içinde
kaos timi olduğunu.. Bu silahlı timin Fethullahçı polislerin
kontrolü altında olduğunu da itiraf etmiş..
Vay vay vay..
*
Düşünün, terör örgütü içindeki silahlı bir grup polisten emir
alarak eylem yapmış..
Dehşet!..
DHKP-C devlet örgütü oldu derlerdi de inanmazdık..
Meğer, devletin FETÖ kanadının kontrol ettiği örgütmüş..
Meğer, paralel yapı elini oraya da uzatmış..
Derim ki..
DHKP-C’nin son on yılda yaptığı bütün eylemler, bütün silahlı
saldırıları masaya yatırılmalı..
*
Mesela, Gezi protestosunu siper ederek meydanları savaş alanına
çeviren örgütler acaba kimden talimat aldı?
Gezi’yi itibarsızlaştırmak için çatapata yapanlar..