Gazetenin ekonomi sayfasında bir başlık; İstanbul’da binalar artık en fazla beş kat olacak..
Annemle oturuyoruz..
‘Eskiden böyleydi. Binalar beş kat, en fazla altı kat olurdu’ dedi..
Evet, eskiden böyleydi, o yıllarda İstanbul güzeldi..
Her köşesinin farklı ambiyansı vardı..Her mahallesinin kendine özgü yapısı vardı..
Teknoloji gelişti.. Devasa binalar dikmek kolaylaştı.. İşin içine imar rantı girdi..
İstanbul bu hale geldi..
Artık neredeyse her semt aynı.. Camla kaplı devasa binalar İstanbul’un kimliğini çaldı.. İstanbul’u teslim aldı.. AVM çılgınlığı da son darbeyi vurdu..
İstanbul artık eski İstanbul değil..
İstanbul artık çirkin kent..
---
Güzel İstanbul’un son günlerine yetiştim.. Çocukluk yıllarımın Aksaray’ını unutamamam..
Aksaray çarşının kimliği vardı, kişiliği vardı..
Lakerdanın, çirozun en kralı orada satılırdı.. Yenikapı sahiline ipler gerilir, uskumrular asılır, kurutulurdu..
Gençlik yıllarımın geçtiği Beyoğlu çok farklıydı.. Trafiğe kapalı değildi ama daha sıcaktı, daha samimiydi..
Meyhaneler de farklıydı.. Birahaneler de..
Çiçek Pasajı’nın o günkü hali dillere destandı..
O yıllarda..
Bi adap vardı, bi kültür vardı, bi saygı vardı, bi sevgi vardı..
Masaya rakı/balık/salata üçlüsüyle birlikte sevgi de konurdu, kültür de konurdu..
Sohbetlerin konuları çok farklıydı..