Bu pazar köşem denizcilerin.. Aşağıdaki satırları gazeteci,
denizci, Sadun Boro’nun yakın dostu Milliyet okurlarının yakından
tanıdığı Meriç Köyatası kaleme aldı..
Köyatası’nın kaleminden en büyük denizci..
*
Sadun Boro’nun ardından; “nasıl yaşardı, ne yer içerdi,
toplandığınızda neler konuşur, nasıl gırgır yapardınız, yaza veda
partileri” gibi sorular yağmur gibi yağdı.
Bulunduğu ortamlarda, daima eğlenceli, nüktedan, neşe kaynağı idi.
Ama en yakın çevresiyle baş başa kaldığında, bir başöğretmen olur,
bizleri etrafına toplar, bütün ciddiyetiyle çevrenin korunması,
denizcilik bilincinin geliştirilmesi konularında bizlere görev
verirdi. Önce ciddi konuları konuşup kararlar aldıktan sonra da
şamata gırgır alır başını giderdi.
*
Dünyanın yedi denizini dolaştıktan sonra en güzel yerin Güney Ege
kıyıları olduğunu düşünürdü. Güney Ege’de de Gökova Körfezi, özel
olarak da Okluk Koyu en favori yeriydi. Her sene nisan ayında
teknesiyle Gökova’da dolaşır, etraf kalabalıklaşmaya başladığında
haziran ortasında Kuzey Ege’ye yelken açardı. Eylül, ekim aylarında
Hisarönü Körfezi, Göcek, Kaş’a kadar iner, ekim sonu, kasım başında
tekrar Gökova’da Okluk Koyu’nda 8 Numaralı Çam ağacına bağlardı.
Elbette 8 Numaralı Çam ağacı tanımlaması da, açık posta adresi
istendiğinde kapı numarası olarak yaptığı bir yakıştırma idi.
Aradan yıllar geçip de bu kez normal posta adresi yerine e-posta
adresi isteyenlerle de dalga geçer, balıkçılkuşu@comcom diye cevap
verirdi.
*
En sevdiği yemek, baş gıdası ahtapottu. Salatası, ızgarası ve
yahnisini yapardı. Bir akşam, Oda abla ile birlikte bizim teknede
yemeğe davet etmiştik. Elinde börekle geldi. “Bıktık artık deniz
ürünü yemekten, kıymalı böreği özlemişiz” dedi. Meğer ahtapotun
kollarının ucundaki incecik bölümleri biriktirmiş, Oda ablaya
ahtapot kıymalı börek pişirmesini söylemişti.
*
Sadun abinin tekne yaşamında olmazsa olmaz ritüelleri vardır. Sabah
erken kalkar, yüzer, sonra ormanda en az bir saat yürürdü.
Akşamüstü de ormandaki bir saat yürüyüşten sonra bir bardak rom
punc hazırlar, üzerine muskat rendeler, Gracias a la vida
(Teşekkürler hayat) şarkısını dinler, kafasını gökyüzüne, varsa
mehtaba doğru kaldırır, Yaradan’a şükrederdi. Yemeklerde de iki
duble rakıyla kendini sınırlandırırdı. Gırgır ve muhabbet güzel
gidip iki dubleyi geçince, sorumlusu elbette bizler olurduk.