MİLAN Kundera, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'nde bir olayın
kendisini hazırlayan rastlantılar oranında önemli ve anlamlı
olacağını anlatır.
Gereklilikten doğan ve her gün tekrarlanan, zaten olmasını
beklediğimiz olaylar Kundera’ya göre “dilsiz”dir.
Dili olan ve bize bir şeyler anlatan olaylar rastlantılardır.
O rastlantılara bir kahve falı bakar gibi bakarsak, ne
söylediklerini anlayabiliriz. Kundera bunları söyledikten sonra bir
aşkı unutulmaz kılacak olan şeyin de binlerce küçük rastlantıdan
oluşacağını söylüyor.
Romandan şu sözü not etmiştim:
“Bir aşk unutulmaz olacaksa eğer, küçük rastlantılar Assisi’li
Francesco’nun omzuna konan minik kuşlar gibi hemen o an kanat çırpa
çırpa gökten aşağı doğru süzülmelidir.”
Kim bilir, John Lennon ile Yoko Ono’nun hikâyesindeki derinlik
belki de o küçük rastlantıların gökten aşağıya doğru bir anda boca
edilmesinden kaynaklanıyordu.
O gün Lennon, Londra’da avare avare dolaşırken bir galeriye
girdi.
Karşısına çıkan ilk “eser” çürümesini canlı izleyebilmeniz için
öylece ortaya konulmuş bir elmadan başka bir şey değildi.
Galerinin salonu tuhaf objelerle doluydu.
Salonun ortasında yukarıdan gelen bir ışık ile aydınlatılmış bir
merdiven vardı.
Merdivene tırmandı, tepede asılı duran büyüteci eline aldı,
arkasındaki kâğıttaki yazıyı okudu: Yes!
Daha sonra duvara asılı olan tahtanın yanında duran çekiç ve
çivilere baktı.
Eserlerin sahibi olan kadına “Bir tane çivi çakabilir miyim” diye
sordu.
Ufak tefek, tuhaf bir aksanla konuşan kadın “Hayır” diye geri
çevirdi isteğini.
Galerinin sahibi Lennon’u tanımıştı, kadının kulağına eğildi,
“Bence izin ver” dedi, “adam milyoner, belki bu parçayı satın
alır.”
Kadın “Tamam” dedi, “5 penny’ye çivi çakabilirsin.”
John Lennon ile Yoko Ono arasındaki ilişki işte böyle
başladı.
Yıllar sonra bir röportajında büyütecin arkasındaki kâğıtta okuduğu
“yes”in hayatını değiştirdiğini anlatacaktı:
“O sıralar insanların avangard sanattan anladığı balyozla piyano
kırmak, heykelleri yıkmak gibi şeylerdi. Her şey anti, anti, anti!
Sıkıcı, negatif, boktan işler. Ama işte o ‘evet’, beni elmalar ve
çivilerle dolu o galeride tuttu.”
Tanıştıkları o ilk anda gözleri birbirine kilitlenmişti.
“Bugüne kadar aşkın ne olduğunu bilmeden aşk şarkıları yazmışım”
diyordu.
Artık Yoko’nun olmadığı bir an bile geçirmemeye o anda karar
vermişti.
“Yoko’ya âşık olduğumu hemen anladım. Aman tanrım! Bu bildiğim her
şeyden farklıydı. Bambaşka bir şey. Hit şarkılardan, paradan,
altından her şeyden fazlası. Anlatılmaz bir duygu.”