CUMHURBAŞKANI'nın Anayasa'yı filan takmıyor olmasını artık hiç yadırgamıyorum ama yargıçların ve savcıların Anayasa'yı hiçe saymalarına bir türlü alışamıyorum.
Neden böyle yapıyorum, onu da tam olarak bilemiyorum gerçi.
Çünkü bu yeni bir şey sayılmaz. Bu ülkede yargıçların ve savcıların
iktidardaki güç karşısında bir adım geride durma ve onların temsil
ettiği devleti koruma refleksi öteden beri var.
Ama alışamıyor olmamın gerisinde, ilk kez böylesine kayıtsız
şartsız bir teslim oluş ile karşı karşıya olmamız yatıyor
olmalı.
Yine de saf bir tarafım kalmış yani, hâlâ savcılardan ve
yargıçlardan "bağımsız" davranmalarını bekliyorum işte.
Daha da komiği, Anayasa'yı fütursuzca çiğneyen makam, Anayasa'ya
karşı işlenen suçları kovuşturmak ile görevli!
Bir gün kalkıp Ulaştırma Bakanlığı'ndan televizyon yayınlarının
engellenmesini istiyor, o olmayınca Digiturk'ü korkutuyor, yayın
yasağı istiyor vs.
Ankara'daki bombalama eylemi ile ilgili olarak konulan yayın yasağı
ile ilgili mahkeme kararını okurken bunlar geçti aklımdan.
Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa tarafından garanti altına
alınmış bir hak.
Ama savcı "tak" diye istiyor, mahkeme de "şak" diye kararı
yapıştırabiliyor.
Normal olarak böyle bir yasağa zaten gerek yok.
Hazırlık soruşturması gizli ve bu gizliliği korumak gazetecilerin
değil, olayı soruşturan polisin ve savcının görevi.
Gazetecinin işi ise onların koruyup saklamaya çalıştığını bulmak,
ortaya çıkarmak.
Demokrasilerde böyle yürüyor bu işler, çünkü halkın haber alma
hakkı, savcı beyin ya da polisin keyfine bırakılacak bir hak
değil.