AYLARDIR Anayasa ile yatıp, Anayasa ile kalkıyoruz. Televizyonda
bu tartışılıyor, haberlerde bu konu var, neredeyse üç köşe
yazısından ikisi bu konuyla ilgili.
İşi doğrudan doğruya politika olmayanlar ve “endişeli modernler”
bir kenara bırakılırsa, sıradan insanlarımızın konuyla ilgisi bir
derbi maç sonucunu beklemenin heyecanına benziyor: Evet mi çıkacak,
hayır mı?
Ama temel bir konu var ki onu hiç konuşmuyoruz: Anayasa’yı
değiştirerek, kanunları yeniden yazarak mutlu insanlara dönüşebilir
miyiz?
1776 yılında ABD’nin “kurucu babaları”, anayasayı tartışırlarken
vatandaşların üç temel hakkı olduğunu kabul ettiler.
Birincisi yaşam hakkıydı. Her insanın doğum ile birlikte kazandığı
bir hak. Bu hakkı ihlale yönelik davranışlar, yani adam öldürmek,
bu sonucu doğurabilecek şekilde yaralamak öteden beri zaten “suç”
olarak tanımlanan davranışlardı.
Yazılı kuralları olmayan ilkel kabilelerde bile eğer ortada bir
savaş yoksa bir insanı öldürmek, benzeri bir cezayla karşı karşıya
kalmak anlamına geliyordu.
Dolayısıyla bu hakkın varlığı üzerine çok tartışılmadığını
varsaymak gerek.
İkinci hak insanların özgür olma haklarıydı ki bugün dünyanın en
otoriter idaresi bile vatandaşlarının aslında “özgür” olduklarını
iddia ediyor. Tabii bizde olduğu gibi “kanunlar dairesinde”!
Üçüncü “temel hak” ise bize oldukça yabancı. Sadece bize değil,
dünyanın birçok ülkesinde de böyle bir temel vatandaşlık hakkından
söz edildiğini duyan olmamıştır.