SURİYE konusunda Türkiye'nin bunca yıldan sonra gelebildiği
nokta mutlak bir yalnızlıktır.
Buna da geçmişte olduğu gibi romantik bir “onurlu yalnızlık”
yaftası takacaklar mı, bilemiyorum tabii ama bugün bulunduğumuz
noktada yanımızda sadece Suudi Arabistan ve Katar var.
Onların da ABD’den ne zaman bir işaret alıp, bizi buralarda tek
başımıza bırakacaklarını kestirebilmek zor tabii.
Yola “Esad’sız Suriye” diye çıkmıştık. Şimdi hedef “YPG Azez ve
çevresinden uzaklaşsın, Halep’teki muhaliflere ulaşmak için gerekli
koridor açık kalsın” talebinden ibaret.
Bu hedefe nasıl ulaşılacağı da meçhul.
Demeç verirken yapılması çok kolay gibi görünen şeyleri “sahada
yapmak” o kadar kolay değil. Amerika YPG’den vazgeçmiyor, IŞİD’e
karşı kara harekâtında o güçleri kullanmak istiyor çünkü. YPG’yi,
Rusya’nın kucağına tamamen atmaktan çekinmesi de ayrı bir faktör
tabii.
Rusya ve Esad güçleri bölgeyi sıkıştırdıkça sıkıştırıyor ama
elimizden gelen tek şey demeç vermek!
Artık bölgede uçak bile uçuramıyoruz.
Bu, Suriye politikasının tamamen iflas etmesinden başka bir anlama
da gelmiyor.
Hesapları en başta yanlış yaptık, şimdi bu yanlış hesapların
sonuçlarına katlanırken bağırıp çağırmaktan başka bir şey de
elimizden gelmiyor.
Böyle bir yalnızlık içindeki Türkiye’nin, Suriye içinde bir
maceraya girişmesinin mümkün olmayacağını düşünüp, hiç olmazsa buna
sevinebiliriz.
Ancak unutmamak gerekiyor ki iktidardaki zihniyet, bu köşeye
sıkışmışlık duygusuyla sonu hiç iyi bitmeyecek bir maceraya
Türkiye’yi sürüklemekten de çekinmeyebilir.
Danışma!
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın “başdanışmanlarının” sayısı
son beş ayda yapılan atamalar ile 23’e yükselmiş bulunuyor.
Benim bildiğim “baş” bir tane olur.
Ama belki de aralarında “ben başım, hayır sen değil ben başım”
kavgası çıkmasın diye böyle bir yol bulunmuş olmalı.
Cumhurbaşkanımız ettiği yemine ve Anayasa’ya göre “tarafsız” olmak
durumunda ama tabii “baş”lar için böyle bir zorunluluk olmadığı
için 23 başdanışmandan, 15’i eski AKP milletvekillerinden
oluşuyor.
Eskiden, bir kez daha seçilemeyip boşta kalan milletvekillerine
“ballı maaşlar için” KİT yönetim kurulu üyelikleri filan
dağıtılırdı, demek ki şimdi bir de böyle bir maaş kapısı açılmış,
hayırlısı olsun.
Türkiye’de bu işler böyledir çünkü. Nasıl olsa eski milletvekilleri
için bir maaş kapısı bulunacak ve onu zaten bizler ödeyecektik.
Dolayısıyla bu maaşları danışman olarak da alsalar bizim için fark
etmez, yönetim kurulu üyesi olarak da alsalar fark etmez.
Benim bu işte takıldığım mesele aslına bakarsanız başdanışmanlara
ödenen maaşlar değil.
Hepimiz biliyoruz ki Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, her şeyin
en iyisini biliyor.
Helikopterle gökte dolaşıp, köprülerin nereye yapılacağından tutun
da kimin kaç çocuk sahibi olması gerektiğine kadar her konuya
vakıf.
Onun için aslında kimseye danışması da gerekmiyor çünkü zaten
danışacağı insanların söyleyebilecekleri şeylerden daha fazlasını
da biliyor olmalı.
Velhasıl bu kadar çok “baş” olmasını da anlayabilmiş değilim, bu
kadar çok “danışman” olmasını da!