YARIN sandığa gidip oylarımızı kullanacağız ve yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni seçeceğiz.
Çok garip bir kampanya dönemi geçirdik.
İlk kez bir Cumhurbaşkanı miting meydanlarına çıktı, bir parti için
oy istedi.
Oy istemekle kalmadı, muhalefet partilerine de söylemediğini
bırakmadı.
Ve bütün bunları bizlerin parasıyla yaptı. Seçimlerde iktidar
partilerinin, hükümet olmaktan kaynaklanan avantajlarını
kullanmakta tereddüt etmediklerini biliyorduk, görmüştük, ama bu
kadarı ilk kez oldu.
Bütün vatandaşların vergilerini, vatandaşların bir bölümünü
aşağılamak için kullandılar.
Cumhurbaşkanı, "namusu ve şerefi" üzerine tarafsız kalacağına yemin
etmişti, yeminini tutmadı.
Ve şimdi seçim sonuçları eğer Cumhurbaşkanı'nın hakemliğini
gerektirecek şekilde tecelli ederse, sistem en önemli sigortasını
kaybetmiş durumda.
Her fırsatta milli iradeden söz ettiler ama 12 Eylül mirası yüzde
10'luk antidemokratik bir seçim barajının arkasına saklanarak, hak
edilmemiş oy ve milletvekili kazanmanın peşine düştüler.
Muhalefet partilerini terör örgütlerinin uzantısı gibi göstermek
için birbirleriyle yarıştılar.
Milletin dini inançlarının en çok sömürüldüğü bir kampanya dönemi
geçirdik.
Dini inançların seçim kampanyasının malzemesi yapıldığına önceki
seçimlerde de rastlamıştık ama bu kadarı hiç olmamıştı.
İktidarı kaybetme korkusu demek o kadar büyümüş ki hiçbir ahlaki
sınır da tanımadılar.
Yarın akşam, milletin bütün bunları görüp görmediğini, böylesine
bir eşitsizlik ve haksızlığa prim verip vermediğini
anlayacağız.