AKP ve MHP'nin ortak anayasa teklifinde, doğal olarak bir madde de kimlerin cumhurbaşkanı seçilebileceği ile ilgili.
Bu şartlardan biri şu: Doğuştan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olmak.
İlk bakışta normal bir şart gibi görünüyor.
Ama unutmayalım ki bizim ülkemizde, imparatorluk yıllarının bir
mirası sayılması gereken “göçmenlik” de var.
İmparatorluğun geride bıraktığı Türkler, Cumhuriyet kurulduktan
sonra da anavatana göç etmeye devam ettiler ve haklı olarak
vatandaşlık da kazandılar. Bir bölümü devlet politikası gereği uzun
süre haymatlos (vatansız) olarak yaşadı, ancak Turgut Özal’dan
sonra vatandaşlık hakkını kazandı.
Hiçbiri doğuştan TC vatandaşı değildi. Böylece yeni anayasa ile
“seçilme hakkı”, bu vatandaşlarımızın elinden alınmış olacak.
Mesela Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Batı
Trakya’daki Gümülcine’de (Yunanistan) doğdu. Türkiye’de yabancı
öğrenci olarak okudu, hekim oldu ama Yunanistan’da mesleğini icra
etmesine izin vermediler. 1983 yılında Meriç Nehri’ni kaçak olarak
geçerek Türkiye’ye iltica etti, haymatlos olarak yaşadı. TC
vatandaşlığına kabulü 1986 yılında mümkün olabildi.
Benzer durumda on binlerce vatandaşımız var.
Ve Müezzinoğlu, milletvekili seçilebildi, bakan olabildi ama “Post
Milliyetçi Cephe” anayasası kabul edilirse, allame–i cihan olsa
cumhurbaşkanı seçilemeyecek, seçime bile giremeyecek.
Benzer durumda on binlerce kişi var.
Şimdi diyecekler ki “Ama Amerika’da da doğuştan ABD vatandaşı
olmayanlar seçilemiyorlar”!
Birincisi: O anayasa 1787 yılında yapıldı. O günden bugüne medeni
dünyada vatandaşlık hukukunun böyle gelişebileceğini tahmin
etmeleri imkânsızdı.
Modern hukukta vatandaşlık, devletin insan unsurunu tarif eder.
Ulusu oluşturan vatandaşlar topluluğunda, ırka ve dine dayalı
ayrımlar yapmaz. Anayasa, “hukuki” bir metindir. Toplumsal
gerçekliğe ilişkin yargılar taşımamaları gerekir.