DARBE girişiminin hemen ardından 9 bine yakın kişi gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlar arasında Anayasa Mahkemesi üyeleri, HSYK
üyeleri, yargıçlar, savcılar da var.
Darbe girişiminin ardından İçişleri Bakanlığı’nda da büyük çaplı
görevden almalar yaşandı.
Bu bakanlıkta görevden uzaklaştırılanlar arasında 7 bin 899 emniyet
personeli, 1’i il valisi, 29’u merkez valisi olmak üzere 30 vali,
52 mülkiye müfettişi, 16 hukuk müşaviri, 1 genel müdür yardımcısı
ve 2 daire başkanı da bulunuyor.
140 Yargıtay, 48 Danıştay üyesine görevden el çektirildi. Açığa
alınan hâkim ve savcıların sayısının 2500’den fazla olduğu
bildiriliyor.
Gözaltına alınan ve görevden el çektirilen yargıç ve savcılar, tüm
yargı mensuplarının neredeyse beşte birine denk geliyor.
29 general, darbe teşebbüsü nedeniyle gözaltında, muhtemelen hepsi
hakkında tutuklama kararı da verilecek.
Bu kişilerin ne kadarı darbe planlarının içinde yer aldı ne kadarı
“Bu da onlardandır” denilerek fırsattan istifade tasfiyeye tabi
tutuldu, şu anda bilemiyoruz.
Bağımsız ve adil bir yargılama ile bu ortaya çıkacaktır ama böyle
bir yargı teşkilatımızın kaldığından da emin değiliz. Bugüne kadar
yaşadıklarımız ortada.
Bütün bu tablo gösteriyor ki devlet kelimenin tam anlamıyla
“tefessüh etmiş”!
Cemaat bağları, Anayasa’ya ve hukuk devletine bağlılıktan daha
güçlü olanlar, generalliğe kadar terfi etmişler, yüksek yargıç,
yargıç, savcı olabilmişler.
Devlet kadrolarını, cemaat, mezhep, tarikatlar gibi örgütlere
bağlılıklara bakarak doldurmanın sonucu bu.
Ortaya çıkıyor ki büyük bir restorasyon döneminin başlatılması
gerekiyor.
Demokratik hukuk devleti ilkelerine tartışmasız bağlı bir devlet
mekanizması kurmayı başaramazsak, yaşadığımız bu kaos ortamının
daha da derinleşeceğini söyleyebiliriz.
Devletler, sağlam kurumlarıyla ayakta durabilirler.
Kurumları tahrip eden anlayışın bizi götüreceği yer, “son Türk
devletinin” de sonudur.