ŞİMDİ merak edilen konulardan biri de şu:
Cumhurbaşkanı, referandum sonuçlarına bakıp ülkenin diğer yarısı
ile uzlaşmaya yönelik birleştirici bir dil mi kullanacak, yoksa o
kesimi tümden yok mu sayacak?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eğer AKP iktidarının ilk
yıllarındaki gibi davranıyor olsaydı, bu soruya olumlu bir yanıt
verebilirdik.
Ancak iktidarının son yedi senesinde kullandığı dil de değişti,
izlediği politika da.
Artık birleştirici olmak gibi bir derdi yok, tek hedefi partisine
oy verenleri bir arada tutabilmek, kaymaları önlemek.
Bunu da bugüne kadar gayet iyi başardığını söyleyebiliriz.
Bir tek son referandumda, normal olarak seçimlerde partisine oy
veren bir kitleyi bu yolla etkilemeyi başaramadı.
Ama biliyor ki iş seçime geldiğinde, partisine oy verenlerin
kendilerini tehdit altındaymış gibi hissetmelerini sağlayabilirse,
yine istediğini alabilir.
Tehdit desen o kadar çok ki: Avrupa Birliği’nden başlayın, kimliği
belirsiz üst akla, nasıl bir güce sahip olduklarını artık kimsenin
bilmediği “vesayetçilere” kadar geniş bir düşman ordusu
yaratabiliyor.
Onun için atı alıp Üsküdar’ı geçmek önemli.
Onun için kimse önümüzdeki dönemde, Cumhurbaşkanı’nın
“birleştirici” bir rol oynayacağını beklemiyor.
Zaten partili bir Cumhurbaşkanı olmasına şunun şurasında günler
kaldı, eski politikasını, seçimlere doğru daha da
sertleştirebilir.
Bundan memlekete yarar gelir mi?
Kuşkusuz ki gelmez. Ama unutmayalım ki onun öncelikli hedefi
iktidarda kalabilmek, tek adam yönetimini kurabilmek.
Bu arada bazıları kırılıp güceneceklermiş, onu kendisine dert
edeceğini sanmıyorum.
GELDİĞİMİZ YER RUSYA'NIN YANIDIR
AVRUPA Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Avrupa
Konseyi’nin, Türkiye’deki referandumu izlemek için oluşturduğu
uluslararası gözlemciler heyetinin raporu, referandumun normal
şartlar altında gerçekleşmediğini ortaya koyuyor.
Bu bir sır değil zaten, bu süreci hep birlikte yaşadık.