CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan bütün dünyayı uyardı ve şöyle konuştu:
“Suriye ateşine odun taşıyan herkes çok yakında kendini aynı
ateşin içinde bulmaktan kurtulamayacaktır. Bu samimiyetle ifade
edilmiş, dostça bir ikazdır.”
Ben de bir şey ekleyeyim: Bu sözler, Cumhurbaşkanı’nın “samimi ve
dostça ikazı” olmakla birlikte aynı zamanda bir “uzman görüşü” de
sayılmalıdır.
Çünkü “Suriye ateşine odun taşımanın” neye mal olabileceğini en iyi
bilebilecek durumda olan biziz.
Bakın şu anda 2.5 milyon Suriyeli göçmen, topraklarımızda
yaşıyor.
Güney sınırımızdaki küçük kentlerde Suriyeli göçmen sayısı, orada
yaşayan Türk vatandaşlarının sayısını geçti.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Suriyeli mülteciler için
bugüne kadar 7.6 milyar dolar harcadığımızı açıkladı. Daha da
harcamaya devam edeceğiz.
Bunca para harcadığımız insanları mutlu edebilmiş olsak neyse, öyle
bir şey de yok.
İnsanlar perişan, çocuklarının geleceği karardı, bir daha geri
dönebilecekleri bir ülke de daha uzun süre olmayacak.
İnsani sorumluluklarımızı yerine getirirken para hesabı yapmak
ayıptır, ama unutmayın ki bu ülke kaynakları son derece kıt bir
ülke. Emeklilerine bile doğru dürüst bir hayat sürebilecekleri
maaşı veremiyor.
Terör belası ayrı mesele. Suriye’nin devlet otoritesi kaybolmuş
mümbit topraklarında yetişen terör örgütlerinin de hedefiyiz.
Yüzlerce insanımızı bu terör saldırılarında kaybettik. Sayılarını
bilemediğimiz gencimiz, bu terör örgütünün insan kaynağı oldu.
Hatayı en başında Suriye ateşine odun taşıyarak yaptık çünkü.
Bir ülkenin en çok çekinmesi gereken şeyin, bir sınır komşusunda
çıkacak içsavaş olduğunu düşünemedik.